Sözler - page 1011

•
Üçüncü Hüccet:
Malûmdur ki, mevzun ve munta-
zam ve mükemmel ve güzel sanatlar, gayet güzel bir
programa istinat eder. Mükemmel ve güzel bir program
ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve gü-
zel bir kabiliyet-i ruhiyeye delâlet eder. Demek, ruhun
manevî güzelli¤idir ki, ilim vas›tas›yla sanat›nda tezahür
ediyor.
‹flte, flu kâinat, hadsiz mehasin-i maddiyesiyle, bir ma-
nevî ve ilmî mehasinin tereflfluhat›d›r. Ve o ilmî ve mane-
vî mehasin ve kemalât, elbette hadsiz bir sermedî hüsün
ve cemal ve kemalin cilveleridir.
•
Dördüncü Hüccet:
Malûmdur ki, ziyay› verenin zi-
yadar olmas› lâz›m; tenvir edenin nuranî olmas› gerek;
ihsan, g›nâdan gelir; lütuf, lâtiften zuhur eder. Madem
öyledir; kâinata bu kadar hüsün ve cemal vermek ve
mevcudata muhtelif kemalât vermek, ›fl›k günefli göster-
di¤i gibi, bir cemal-i sermedîyi gösterirler.
Madem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir
gibi kemalât›n lem’alar›yla parlar geçer. O nehir güneflin
cilveleriyle parlad›¤› gibi, flu seyl-i mevcudat dahi hüsün
ve cemal ve kemalin lem’alar›yla muvakkaten parlar, gi-
der. Arkalar›ndan gelenler ayn› parlamay›, ayn› lem’ala-
r› gösterdiklerinden anlafl›l›yor ki, cereyan eden suyun
kabarc›klar›ndaki cilveler, güzellikler, nas›l kendilerinden
de¤il, belki bir güneflin ziyas›n›n güzellikleri, cilveleridir;
öyle de, flu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehasin
SÖZLER | 1011
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
mellikler.
Lâtif:
Allah’›n güzel isimlerinden.
lem’a:
par›lt›.
lütuf:
hoflluk, güzellik.
malûm:
bilinen.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mehasin:
güzellikler, hüsünler.
mehasin-i maddiye:
görünen
maddî güzellikler.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mevzun:
ölçülü.
muhtelif:
çeflitli.
muntazam:
nizaml›, düzgün.
muvakkat:
geçici.
muvakkaten:
geçici olarak.
nuranî:
nurlu, ayd›nl›k.
sermedî:
ebedî, daimî.
seyl-i kâinat:
kâinat›n daimî ola-
rak de¤iflmesi, geliflmesi ve bafl-
kalaflmas›.
seyl-i mevcudat:
varl›klar›n sel
gibi ak›p gitmesi.
tenvir:
nurland›rma.
tereflfluhat:
damlamalar, s›z›nt›-
lar.
tezahür:
zuhur etme, ortaya ç›k-
ma.
vas›ta:
arac›l›k, arac›.
zemin:
yeryüzü.
ziya:
›fl›k.
ziyadar:
›fl›kl›.
zuhur:
meydana ç›kma, türeme.
cemal:
iç ve difl güzellik.
cemal-i sermedî:
zaman ve
mekân gibi bütün kay›tlardan
ba¤›ms›z olan güzellik.
cereyan:
bir tarafa do¤ru
akan, ak›fl, geçifl, gidifl.
cilve:
tecelli.
delâlet:
delil olma.
gayet:
çok, son derece.
g›nâ:
zenginlik, bolluk.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hüccet:
delil.
hüsün:
güzellik.
ihsan:
ikram etme, lütuf, ba-
¤›fl.
ilmî:
ilme ait, bilimle ilgili.
istinat:
dayanma.
kabiliyet-i ruhiye:
ruh kabili-
yeti, ruhun özel yetene¤i.
kâinat:
bütün âlemler, varl›k-
lar.
kemal:
yetkinlik, taml›k, mü-
kemmellik.
kemalât:
faziletler, mükem-
1...,1001,1002,1003,1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010 1012,1013,1014,1015,1016,1017,1018,1019,1020,1021,...1482
Powered by FlippingBook