Üçüncü Hüccet:
Malûmdur ki, mevzun ve munta-
zam ve mükemmel ve güzel sanatlar, gayet güzel bir
programa istinat eder. Mükemmel ve güzel bir program
ise, mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve gü-
zel bir kabiliyet-i ruhiyeye delâlet eder. Demek, ruhun
manevî güzelli¤idir ki, ilim vastasyla sanatnda tezahür
ediyor.
flte, flu kâinat, hadsiz mehasin-i maddiyesiyle, bir ma-
nevî ve ilmî mehasinin tereflfluhatdr. Ve o ilmî ve mane-
vî mehasin ve kemalât, elbette hadsiz bir sermedî hüsün
ve cemal ve kemalin cilveleridir.
Dördüncü Hüccet:
Malûmdur ki, ziyay verenin zi-
yadar olmas lâzm; tenvir edenin nuranî olmas gerek;
ihsan, gnâdan gelir; lütuf, lâtiften zuhur eder. Madem
öyledir; kâinata bu kadar hüsün ve cemal vermek ve
mevcudata muhtelif kemalât vermek, flk günefli göster-
di¤i gibi, bir cemal-i sermedîyi gösterirler.
Madem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir
gibi kemalâtn lemalaryla parlar geçer. O nehir güneflin
cilveleriyle parlad¤ gibi, flu seyl-i mevcudat dahi hüsün
ve cemal ve kemalin lemalaryla muvakkaten parlar, gi-
der. Arkalarndan gelenler ayn parlamay, ayn lemala-
r gösterdiklerinden anlafllyor ki, cereyan eden suyun
kabarcklarndaki cilveler, güzellikler, nasl kendilerinden
de¤il, belki bir güneflin ziyasnn güzellikleri, cilveleridir;
öyle de, flu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehasin
SÖZLER | 1011
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
mellikler.
Lâtif:
Allahn güzel isimlerinden.
lema:
parlt.
lütuf:
hoflluk, güzellik.
malûm:
bilinen.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mehasin:
güzellikler, hüsünler.
mehasin-i maddiye:
görünen
maddî güzellikler.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mevzun:
ölçülü.
muhtelif:
çeflitli.
muntazam:
nizaml, düzgün.
muvakkat:
geçici.
muvakkaten:
geçici olarak.
nuranî:
nurlu, aydnlk.
sermedî:
ebedî, daimî.
seyl-i kâinat:
kâinatn daimî ola-
rak de¤iflmesi, geliflmesi ve bafl-
kalaflmas.
seyl-i mevcudat:
varlklarn sel
gibi akp gitmesi.
tenvir:
nurlandrma.
tereflfluhat:
damlamalar, sznt-
lar.
tezahür:
zuhur etme, ortaya çk-
ma.
vasta:
araclk, arac.
zemin:
yeryüzü.
ziya:
flk.
ziyadar:
flkl.
zuhur:
meydana çkma, türeme.
cemal:
iç ve difl güzellik.
cemal-i sermedî:
zaman ve
mekân gibi bütün kaytlardan
ba¤msz olan güzellik.
cereyan:
bir tarafa do¤ru
akan, akfl, geçifl, gidifl.
cilve:
tecelli.
delâlet:
delil olma.
gayet:
çok, son derece.
gnâ:
zenginlik, bolluk.
hadsiz:
snrsz.
hüccet:
delil.
hüsün:
güzellik.
ihsan:
ikram etme, lütuf, ba-
¤fl.
ilmî:
ilme ait, bilimle ilgili.
istinat:
dayanma.
kabiliyet-i ruhiye:
ruh kabili-
yeti, ruhun özel yetene¤i.
kâinat:
bütün âlemler, varlk-
lar.
kemal:
yetkinlik, tamlk, mü-
kemmellik.
kemalât:
faziletler, mükem-