Bi r Sua l :
Diyorsunuz ki: Sen, Sözlerde kyas-
temsilî çok istimal ediyorsun. Hâlbuki fenn-i mantkça,
kyas- temsilî, yakîni ifade etmiyor. Mesail-i yakîniyede
bürhan- mantkî lâzmdr. Kyas- temsilî, usul-ü fkh ule-
masnca zann- galip kâfi olan metalipte istimal edilir.
Hem de, sen, temsilât baz hikâyeler suretinde zikredi-
yorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vaka muhalif
olur?
El c e va p :
lm-i mantkça çendan Kyas- temsilî, ya-
kîn-i katî ifade etmiyor denilmifl; fakat kyas- temsilînin
bir nevi var ki, mant¤n yakînî bürhanndan çok kuvvet-
lidir ve mant¤n birinci fleklinin birinci darbndan daha
yakînîdir. O ksm da fludur ki:
Bir temsil-i cüzî vastasyla bir hakikat-i küllînin ucunu
gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor; o hakikatin ka-
nununu, bir hususî maddede gösteriyor. Tâ o hakikat-i
uzma bilinsin ve cüzî maddeler, ona irca edilsin. Meselâ
Günefl, nuraniyet vastasyla, bir tek zat iken, her par-
lak fleyin yannda bulunuyor temsiliyle bir kanun-u ha-
kikat gösteriliyor ki; nur ve nuranî için kayt olamaz,
uzak ve yakn bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu
zapt edemez.
Hem meselâ, a¤acn meyveleri, yapraklar, bir anda
bir tarzda kolaylkla ve mükemmel olarak bir tek merkez-
de, bir kanun-u emrî ile teflkili ve tasviri bir temsildir ki,
muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gös-
terir; o hakikat ve o hakikatin kanununu gayet katî
bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi flu a¤aç gibi
SÖZLER | 1001
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
lar.
kanun-u emrî:
ifllere, fiillere ait
kanunlar; emrî kanun.
kanun-u hakikat:
gerçek, do¤ru
kanun.
katî:
kesin.
küllî:
umumî.
kyas- temsilî:
temsil tarznda
yaplan mukayese.
lâzm:
gerekli, lüzumlu.
mekân:
yer, mahal.
mesail-i yakîniye:
kesin olarak
bilinen meseleler, inandrc mi-
saller.
metalip:
istenen, talep edilen
fleyler.
muazzam:
çok büyük.
muhalif:
karflt, zt.
müsavi:
eflit, denk.
nev:
çeflit.
nur:
parlt, flk.
nuranî:
nurlu.
nuraniyet:
nurluluk.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
tasvir:
bir fleyi çeflitli ifade tarzla-
ryla anlatma.
temsil:
benzetme, misal getirme.
temsilât:
temsiller, örnekler.
temsil-i cüzî:
küçük bir misal, ör-
nek.
teflkil:
flekillendirme, meydana
getirme.
ulema:
âlimler.
usul-ü fkh:
fkh usulü, hukuk
prensibi.
vaka:
olay.
vasta:
araclk.
yakîn:
flüpheden syrlarak kesin
olarak bilme.
yakîn-i katî:
kesin kanaat, görüfl,
fikir.
yakînî:
flüphesiz ve kesin bilgi.
zann- galip:
üstün gelen kanaat;
gerçe¤e en yakn zan.
zapt:
tutma, idaresi altna alma.
zat:
fert, kifli.
zikir:
anma.
bina etmek:
üstüne kurmak.
bürhan:
delil.
bürhan- mantkî:
mantk
kaidelerine uygun delil.
cüzî:
parçaya ait olan, küçük.
çendan:
gerçi.
darp:
önerme.
fenn-i mantk:
mantk ilmi.
gayet:
çok, son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i küllî:
büyük haki-
kat.
hakikat-i uzma:
en büyük
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hususî:
özel.
hüküm:
karar, emir.
ilm-i mantk:
mantk ilmi.
irca:
döndürme.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
istimal:
kullanma.
kâfi:
yeter.
kâinat:
bütün âlemler, varlk-