Sözler - page 1003

Hem o hikâyeler, birer temsildirler. Yaln›z umuma tefhim
için, lisan-› hâl lisan-› kàl suretinde ve flahs-› manevî, bir
flahs-› maddî fleklinde gösterilmifltir.
Üçüncü Maksat
Umum ehl-i dalâletin vekili, ikinci sualine
(HAfi‹YE)
karfl›,
kat’î ve mukni ve mülzim cevab› ald›ktan sonra, flöyle
üçüncü bir sual ediyor, diyor ki:
“Kur’ân’da,
2
n
Ú/
ªp
MGs
ôdG o
ºn
Mr
Qn
G
1
@ n
Ú/
?p
dÉn
ÿr
G o
øn
°ùr
Mn
G
gibi ke-
limat, baflka hâl›klar, rahîmler bulundu¤unu ifl’ar eder.
Hem diyorsunuz ki, ‘Hâl›k-› Âlem’in, nihayetsiz kemalâ-
t› var. Bütün enva-› kemalât›n en nihayet mertebelerini
camidir.’ Hâlbuki eflyan›n kemalât›, ezdat ile bilinir. Elem
olmazsa, lezzet bir kemal olmaz. Zulmet olmazsa, ziya
tahakkuk etmez. Firak olmazsa, visal lezzet vermez ve
hakeza.”
Elcevap:
Birinci fl›kka Befl ‹flaret ile cevap veririz:
B‹R‹NC‹ ‹fiARET:
Kur’ân bafltan bafla tevhidi ispat et-
ti¤i ve gösterdi¤i için, bir delil-i kat’îdir ki; Kur’ân-› Ha-
kîm’in o nevi kelimeleri sizin fehmetti¤iniz gibi de¤ildir.
Belki,
n
Ú/
?p
dÉn
ÿr
G o
øn
°ùr
Mn
G
demesi, “
Hâl›k›yet mertebelerinin
en ahsenindedir
” demektir ki, baflka hâl›k bulundu¤una
hiç delâleti yok. Belki, hâl›k›yetin, sair s›fatlar gibi, çok
SÖZLER | 1003
O
TUZ
K‹NC‹
S
ÖZ
elem:
üzüntü, tasa.
enva-i kemalât:
çeflit çeflit mü-
kemmellikler.
ezdat:
z›tlar.
fehim:
anlay›fl, idrak.
firak:
ayr›l›k.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
Hâl›k:
yoktan yaratan Allah.
Hâl›k-› Âlem:
âlemin yarat›c›s›
olan Allah.
hâl›k›yet:
yarat›c›l›k.
hafliye:
dipnot.
hatime:
son söz.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
ifl’ar:
yaz› ile bildirme.
kat’î:
kesin.
kelimat:
kelimeler.
kemal:
yetkinlik, taml›k, mükem-
mellik.
kemalât:
faziletler, kemaller, mü-
kemmellikler.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lisan-› hâl:
hâl dili, vücut dili.
lisan-› kàl:
söz ile anlat›lan mana.
maksat:
gaye.
mertebe:
derece, basamak.
mukni:
ikna edici.
mülzim:
ilzam eden, susturan.
nev:
çeflit, tür.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
sonsuz.
rahîm:
merhamet eden.
sair:
di¤er, öteki.
s›fat:
nitelik, vas›f.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
flahs-› maddî:
maddî flah›s.
flahs-› manevî:
manevî flah›s.
fl›k:
k›s›m.
tahakkuk:
gerçekleflme, meyda-
na gelme.
tefhim:
anlatma, aç›klama.
temsil:
benzetme, misal getirme.
tevhit:
Allah’›n bir oldu¤unu ka-
bul etme.
umum:
bütün, herkes, cümle.
vekil:
baflkas›n›n yerine hareket
eden, konuflan.
visal:
kavuflma.
ziya:
›fl›k.
zulmet:
karanl›k.
ahir:
son.
ahsen:
en güzel.
cami:
ihtiva eden, kapsayan.
delâlet:
delil olma, iflaret.
delil-i kat’î:
kesin ve inand›r›-
c› delil.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; az-
g›n ve sapk›n kimseler.
elcevap:
cevap olarak.
1.
En güzel yarat›c›l›k mertebesine sahip olan. (Mü’minun Suresi: 31; Saffat Suresi: 125.)
2.
Merhamet mertebelerinin en yücesinde olan. (A’raf Suresi: 151; Yusuf Suresi: 64, 91; Enbi-
ya Suresi: 83; Mü’minun Suresi: 109, 118.)
HAfi‹YE:
‹kinci Maksad›n bafl›ndaki sual demektir. Yoksa hatimenin ahi-
rindeki bu küçücük sual de¤ildir.
1...,993,994,995,996,997,998,999,1000,1001,1002 1004,1005,1006,1007,1008,1009,1010,1011,1012,1013,...1482
Powered by FlippingBook