manas›zd›r. Belki, neferin nazar-› ehemmiyet ve irtibat›-
na göredir ki; onbafl›s›n› tercih eder, teflekkürat›n› ona
verir, yaln›z onu sever.
‹flte bunun gibi, hâl›k ve mün’im tevehhüm olunan za-
hirî esbap, ehl-i gafletin nazar›nda Mün’im-i Hakikî’ye
perde olur. Ehl-i gaflet onlara yap›fl›r, nimet ve ihsan› on-
lardan bilir; medih ve senalar›n›, onlara verir. Kur’ân der
ki: “Cenab-› Hak, daha büyüktür, daha güzel bir hâl›kt›r,
daha iyi bir muhsindir; Ona bak›n›z, Ona teflekkür edi-
niz!”
DÖRDÜNCÜ ‹fiARET:
Muvazene ve tafdil, vaki mev-
cutlar içinde oldu¤u gibi, imkânî, hatta farazî eflyalar
içinde dahi olabilir. Nas›l ki ekser mahiyetlerde, mütead-
dit meratip bulunur; öyle de, esma-i ‹lâhiye ve s›fât-› kud-
siyenin mahiyetlerinde de, ak›l itibar›yla hadsiz meratip
bulunabilir. Hâlbuki Cenab-› Hak, o s›fât ve esman›n
mümkin ve mutasavver bütün meratibinin en ekmelinde,
en ahsenindedir. Bütün kâinat, kemalât›yla bu hakikate
flahittir.
1
»'
æ°r
ùo
?r
G o
ABÉ n
ªr
°Sn
’r
G o
¬n
d
, bütün esmas›n› ahseniyet ile
tavsif, flu manay› ifade ediyor.
BEfi‹NC‹ ‹fiARET:
fiu muvazene ve müfadale, Cenab-›
Hakk›n, masivaya mukabil de¤il, belki iki nevi tecelliyat
ile s›fât› var.
Biri:
Vahidiyet s›rr›yla ve vesait ve esbap perdesi alt›n-
da ve bir kanun-u umumî suretinde tasarrufat›d›r.
SÖZLER | 1005
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
leri.
farazî:
var sayarak
;
takdir ve tah-
min usulüne dayanan.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikat:
gerçek.
Hâl›k:
yoktan yaratan, Allah.
haflir:
dirilifl, dirilme.
ihsan:
ikram etme, lütuf, ba¤›fl.
imkânî:
imkân dahilî.
irtibat:
ba¤lant›, münasebet.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kanun-u umumî:
genel kanun.
kemalât:
faziletler, mükemmel-
likler.
mahiyet:
as›l, nitelik, iç yüz.
mana:
anlam.
masiva:
Allah’tan baflka bütün
varl›klar.
medih:
övme.
meratip:
mertebeler.
mevcut:
var olan, bulunan.
Muhsin:
sonsuz iyilik ve ihsanda
bulunan Allah.
mukabil:
karfl›l›k.
mutasavver:
tasavvur edilmifl,
düflünülmüfl.
muvazene:
karfl›laflt›rma, muka-
yese.
müfadale:
bir fleyi di¤erlerinden
üstün k›lma.
mümkin:
olabilir, olmas› ihtimal
dahilinde.
mün’im:
nimet veren.
Mün’im-i Hakikî:
nimetin, sebep-
lerin arkas›ndaki gerçek sahibi.
müteaddit:
çeflitli.
nazar:
bak›fl, itibar.
nazar-› ehemmiyet:
pek önemli
görerek bakma.
nev:
çeflit.
perde:
örtü.
sena:
överek bahsetme.
s›fat:
nitelik, vas›f.
s›fat-› kudsiye:
Allah’›n mukad-
des s›fatlar›.
suret:
biçim, tarz.
tafdil:
birisini ötekilerden üstün
tutma, tercih.
tasarrufat:
istedi¤i gibi kullanma
yetkileri.
tasarrufat:
istedi¤i gibi kullanma
yetkisi.
tavsif:
vas›fland›rma.
tecelliyat:
tecelliler, görünmeler,
belirmeler.
teflekkürat:
teflekkürler, minnet.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
vahidiyet:
Cenab-› Hakk›n varl›k-
lar›n bütününde görülen birlik te-
cellisi.
vaki:
vuku bulan, olan.
vesait:
vas›talar.
zahirî:
görünürdeki.
ahsen:
en güzel.
ahseniyet:
en güzel olma hâ-
li.
ak›l itibar›yla:
ak›l bak›m›n-
dan.
Cenab-› Hak:
Allah.
ehl-i gaflet:
gaflete dalanlar.
ekmel:
en mükemmel.
ekser:
pek çok.
esbap:
sebepler.
esma:
isimler.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isim-
1. En güzel isimler Onundur. (Haflir Suresi: 24.)