On Dokuzuncu ve Otuz Birinci
Sözlerin Zeyli
fiAKK-I KAMER MU’C‹ZES‹NE DA‹RD‹R.
W
Gƒo
°Vp
ôr
©o
j k
án
j'
G Gr
hn
ôn
j r
¿p
Gn
h @ o
ôn
ªn
? r
dG s
?n
°ûr
fGn
h o
á n
YÉ s
°ùdG p
ân
Hn
ôn
à r
b p
G
1
w
ôp
ªn
à°r
ùo
e l
ôr
ëp
°S Gƒ o
dƒo
?n
jn
h
Kamer gibi parlak bir mu’cize-i Ahmediye (a.s.m.)
olan inflikak-› kameri, evham-› faside ile inhisafa u¤rat-
mak isteyen feylesoflar ve onlar›n muhakemesiz mukal-
litleri diyorlar ki:
“
E¤er inflikak-› kamer vuku bulsa idi, umum âleme
malûm olurdu; bütün tarih-i beflerin nakletmesi lâz›m ge-
lirdi
.”
Elcevap:
‹nflikak-› kamer, dava-i nübüvvete delil ol-
mak için, o davay› ifliten ve inkâr eden haz›r bir cema-
ate, gecede, vakt-i gaflette, anî olarak gösterildi¤inden;
hem, ihtilâf-› metâli ve sis ve bulutlar gibi rü’yete mâni
esbab›n vücudu ile beraber, o zamanda medeniyet ta-
ammüm etmedi¤inden ve hususî kald›¤›ndan ve tarassu-
dat-› semaviye pek az oldu¤undan; bütün etraf-› âlemde
SÖZLER | 955
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
mas›, y›k›lmas›.
lâz›m:
gerek, gerekli, lüzumlu.
malûm:
bilinen, belli.
mâni:
men eden, engel olan.
medeniyet:
medenîlik, uygarl›k.
mu’cize:
sadece peygamberlerin
gösterdi¤i, benzerini yapmaktan
insanlar›n âciz kald›¤› fley.
mu’cize-i Ahmediye:
Peygambe-
rimizin mu’cizesi.
mukallit:
taklitçi, taklit eden.
nakletmek:
aktarmak, haber
vermek.
nübüvvet:
peygamberlik, Allah’›n
elçili¤i.
Rahîm:
sonsuz flefkat ve merha-
met sahibi; esirgeyen, koruyan
Allah.
Rahman:
rahmeti bütün herkese
yay›lan, kuflatan, Allah.
rü’yet:
görme, bakma.
flakk-› kamer:
ay›n ikiye bölün-
mesi.
taammüm:
yay›lma, genelleflme.
tarassudat-› semaviye:
gö¤ü gö-
zetlemeler.
umum:
bütün, genel.
vuku:
meydana gelme, olufl.
vücut:
var olufl, varl›k.
zeyil:
ek, ilâve.
âlem:
dünya, cihan.
anî:
bir an içinde, birden.
befler:
insan, âdemo¤lu.
cemaat:
topluluk, gurup.
dair:
alâkal›, ait, ilgili.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
delil:
bir davan›n, meselenin
do¤rulu¤unu ortaya koyan,
ispat eden fley, kan›t.
esbap:
sebepler, vas›talar.
evham:
vehimler, zanlar, kufl-
kular.
fasit:
bozuk, kötü,
feylesof:
felsefe ile u¤raflan,
filozof.
hususî:
özel.
ihtilâf-› metâli:
ay›n do¤du¤u
yerlerin farkl› olmas›.
inhisaf:
tutulma, ay tutulma-
s›.
inkâr:
reddetme, kabul et-
meme.
inflikak:
yar›lma, bölünme,
ikiye ayr›lma.
kamer:
ay.
k›yamet:
kâinat›n ölümü;
varl›k âleminin bozulup da¤›l-
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • K›yamet yaklaflt›, ay yar›ld›. • Onlar bir mu’cize
görseler yüz çevirir ve “Bu kuvvetli bir sihirdir” derler. (Kamer Suresi: 1-2.)