humsunun nazarn kendine hasreden ve mehasin-i ma-
neviyesi ile âlemi ya nazar- muhabbet veya hayretle
kendine baktran meyve ise zat- Muhammediye Aleyhis-
salâtü Vesselâmdr; elbette, kâinatn teflekkülüne çekir-
dek olan nur, onun zatnda cismini giyerek, en ahir bir
meyve suretinde görünecektir.
Ey müstemi! fiu acip kâinat- azîme, bir insann cüzî
mahiyetinden halk olunmasn istibat etme! Bir nevi
âlem gibi olan muazzam çam a¤acn, bu¤day tanesi ka-
dar bir çekirdekten halk eden Kadîr-i Zülcelâl, flu kâinat
nur-u Muhammedîden (aleyhissalâtü vesselâm) nasl halk
etmesin veya edemesin? flte flecere-i kâinat, flecere-i Tu-
ba gibi, gövdesi ve kökü yukarda, dallar afla¤da oldu¤u
için, afla¤daki meyve makamndan, tâ çekirdek-i aslî
makamna kadar, nuranî bir hayt- münasebet var. flte
Miraç, o hayt- münasebetin glaf ve suretidir ki, Zat-
Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o yolu açmfl; velâye-
tiyle gitmifl, risaletiyle dönmüfl ve kapy da açk brak-
mfl. Arkasndaki evliya-i ümmeti, ruh ve kalp ile o cad-
de-i nuranîde, mirac- Nebevînin gölgesinde seyrüsülûk
edip istidatlarna göre makamat- âliyeye çkyorlar.
Hem, sabkan ispat edildi¤i üzere, flu kâinatn Sânii,
birinci iflkâlin cevabnda gösterilen makasd için, flu kâ-
inat bir saray suretinde yapmfl ve tezyin etmifltir. O ma-
kasdn medar, zat- Ahmediye (a.s.m.) oldu¤u için, kâ-
inattan evvel Sâni-i Kâinatn nazar- inayetinde olmas
ve en evvel tecellisine mazhar olmak lâzm geliyor. Çün-
kü, bir fleyin neticesi, semeresi evvel düflünülür.
SÖZLER | 945
O
TUZ
B
RNC
S
ÖZ
Allah.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, evren, bütün âlemler,
varlklar.
kâinat- azîme:
büyük kâinat.
mahiyet:
nitelik, özellik.
makam:
mevki, de¤er.
makamat- âliye:
yüksek ma-
kamlar.
makasd:
maksatlar, gayeler.
mazhar:
görünme ve yansma
yeri.
medar:
dayanak noktas, sebep,
vesile.
mehasin-i manevîye:
manevî
güzellikler.
Mirac- Nebevî:
Peygamber Efen-
dimizin, Cenab- Hakkn huzuruna
ruhen, cismen, hâlen çkmas
mucizesi.
Miraç:
Peygamber Efendimizin,
Cenab- Hakkn huzuruna ruhen,
cismen, hâlen çkmas mucizesi.
muazzam:
çok büyük
münasebet:
iki fley arasndaki
uygunluk, ilgi, yaknlk.
müstemi:
dinleyici.
nazar:
bakma, bakfl.
nazar- inayet:
yardm ve koru-
ma bakfl.
nazar- muhabbet:
sevgi bakfl.
nevi:
çeflit.
nur:
aydnlk.
nuranî:
nurlu.
nur-u Muhammedî:
Hz. Muham-
medin nuru.
risalet:
elçilik, peygamberlik.
ruh:
manevî varlk, insann öz
benli¤i.
sabkan:
evvelce.
Sâni:
bütün âlemlerin yaratcs,
yapcs olan Allah.
Sâni-i kâinat:
bütün âlemlerin
yaratcs olan Allah.
semere:
meyve.
seyrüsülûk:
manevî ve ruhî yol-
culuk.
suret:
biçim, görünüfl, flekil.
flecere-i kâinat:
kâinat a¤ac.
flecere-i Tuba:
Cennetteki Tuba
a¤ac.
tecelli:
yansma, görünme.
teflekkül:
meydana gelme, olu-
flum.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
velâyet:
velîlik, ermifllik.
zat:
Hz. Muhammed.
zat- Ahmediye:
Hz. Peygambe-
rin zat, kiflili¤i.
Zat- Muhammediye:
Hz. Mu-
hammedin zat.
acip:
hayret veren.
ahir:
son.
âlem:
dünya, cihan, bütün
yaratlmfllar.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
cadde-i nuranî:
nurlu cadde.
cüzî:
az, pek az.
çekirdek-i aslî:
asl çekirdek.
evliya-i ümmet:
slâm üm-
meti içinde velîlik derecesine
çkanlar.
glaf:
klf.
halk:
yaratma, yaratfl.
hasretmek:
özgü klmak.
hayt- münasebet:
irtibat,
ba¤lant ipi.
hums:
beflte bir.
istibat:
uzak görme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
iflkâl:
güçlük, zorluk.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sa-
hibi ve her fleye gücü yeten