Sözler - page 937

saray-› âlemindeki ayat-› tekviniyesine bir müfessir gibi,
çok vazifeler ile tavzif etsin. mu’cizat niflanlar›yla imtiya-
z›n› göstersin. Kur’ân gibi bir ferman ile, o flahs›, Zat-›
Zülcelâl’in has ve sad›k bir tercüman› oldu¤unu bildirsin.
‹flte, mirac›n pek çok hikmetlerinden, flu temsil dürbü-
nüyle, bir ikisini numune olarak gösterdik; sairlerini k›-
yas edebilirsin.
•
‹kinci temsil
: Nas›l ki bir zat-› zîfünun, mu’ciznüma
bir kitab› telif edip yazsa—öyle bir kitap ki, her sahifesin-
de yüz kitap kadar hakaik, her sat›r›nda yüz sahife kadar
lâtif manalar, her bir kelimesinde yüz sat›r kadar hakikat-
ler, her harfinde yüz kelime kadar manalar bulunsa—bü-
tün o kitab›n maani ve hakaikleri, o kâtib-i mu’ciznüma-
n›n kemalât-› maneviyesine baksa, iflaret etse; elbette
öyle bitmez bir hazineyi kapal› b›rak›p abes etmez. Her
hâlde o kitab›, baz›lara ders verecek. Tâ o k›ymettar ki-
tap manas›z kal›p, beyhude olmas›n. Onun gizli kemalâ-
t› zahir olup, kemalini bulsun ve cemal-i manevîsi görün-
sün. O da, sevinsin ve sevdirsin. Hem o acip kitab› bü-
tün maanisiyle, hakaik›yla ders verecek birisini, en birin-
ci sahifeden tâ nihayete kadar üstünde ders vere vere ge-
çirecektir.
Aynen öyle de, Nakkafl-› Ezelî, flu kâinat›, kemalât›n›
ve cemalini ve hakaik-› esmas›n› göstermek için, öyle bir
tarzda yazm›flt›r ki; bütün mevcudat, hadsiz cihetlerle ni-
hayetsiz kemalât›n› ve esma ve s›fât›n› bildirir, ifade eder.
Elbette bir kitab›n manas› bilinmezse hiçe sukut eder.
SÖZLER | 937
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
kemalât-› manevîye:
manevî fa-
ziletler, mükemmellikler.
k›yas etmek:
karfl›laflt›rma.
k›ymettar:
de¤erli, k›ymetli.
lâtif:
hofl, güzel, ince.
maani:
manalar, anlamlar.
mana:
anlam, yorum.
manas›z:
anlams›z.
mevcudat:
varl›klar, var olan her
fley.
Miraç:
Peygamber Efendimizin
Cenab-› Hakk›n huzuruna ruhen,
cismen, hâlen ç›kmas› mu’cizesi.
mu’cizat:
mu’cizeler, yaln›z pey-
gamberlerin gösterebilecekleri
büyük harika ifller.
mu’ciznüma:
mu’cizeli, mu’cize
gösteren.
müfessir:
tefsir eden, aç›klayan,
Kur’ân-› Kerîm’in metnini tefsir,
flerh ve izah eden ‹slâm âlimi.
Nakkafl-› Ezelî:
ezelî nakkafl, var-
l›¤›n›n bafllang›c› olmayan bütün
varl›klar› en güzel flekilde iflleyen,
yaratan Allah.
nihayet:
son, bitim.
nihayetsiz:
sonsuz.
niflan:
iz, eser, belirti.
numune:
örnek, misal.
sad›k:
gerçek, do¤ru.
sahife:
sayfa.
sair:
di¤er, baflka.
saray-› âlem:
kâinat saray›.
sukut etme:
düflme, de¤erini yi-
tirme.
s›fât:
nitelik, vas›f.
tarz:
flekil, biçim.
tavzif:
vazifelendirme, görevlen-
dirme.
telif etmek:
kitap yazmak, eser
ortaya koymak.
temsil:
benzetme, örnek.
tercüman:
tercüme eden, çevi-
ren, ifade eden.
vazife:
görev, memuriyet.
zahir:
görünen, aç›k, belli.
zat-› zîfünun:
çok say›da fenleri
bilen zat.
Zat-› Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi zat, Allah.
abes:
bofl, manas›z, lüzumsuz
ve gayesiz ifl.
acip:
hayret veren, hayrette
b›rakan.
ayat-› tekviniye:
Allah’›n var-
l›¤›n›, birli¤ini gösteren ve de-
lil olan varl›klar.
beyhude:
bofluna, gereksiz.
cemal:
güzellik, Cenab-› Hak-
k›n lütuf ve ihsan› ile tecellisi.
cemal-i manevî:
manevî gü-
zellik.
cihetler:
yönler, taraflar.
esma:
adlar, isimler.
ferman:
emir, buyruk.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakaik:
hakikatler, do¤rular,
gerçekler.
hakaik-i esma:
Cenab-› Hak-
k›n isimlerinin hakikatleri.
hakikat:
gerçek, do¤rular,
gerçekler.
has:
özel, seçkin, ileri gelen.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›-
l›fltaki ‹lâhî gaye, gizli maksat
ve fayda.
imtiyaz:
fark, ayr›cal›k, üs-
tünlük.
kâinat:
bütün varl›klar, evren.
kâtib-i mu’ciznüma:
mu’cize
gösteren yaz›c›.
kemal:
olgunluk, mükem-
mellik, kusursuzluk.
kemalât:
faziletler, iyilikler,
mükemmellikler.
1...,927,928,929,930,931,932,933,934,935,936 938,939,940,941,942,943,944,945,946,947,...1482
Powered by FlippingBook