Sözler - page 931

farz ediyoruz ki; o saatte on i¤ne var. Birisi saatleri gös-
terir. Biri de, ondan altm›fl defa daha genifl bir dairede
dakikay› sayar. Birisi altm›fl defa daha genifl bir daire
içinde saniyeleri, di¤eri yine altm›fl defa daha genifl bir
dairede saliseleri, ve hakeza rabialar›, hamiseleri, sadise,
sabia, samine, tasia, tâ aflireleri sayacak gayet munta-
zam, azîm bir dairede birer ibre farz ediyoruz. Faraza,
saati sayan ibrenin dairesi küçük saatimiz kadar olsa, her
hâlde aflireleri sayan ibrenin dairesi arz›n medar-› sene-
vîsi kadar, belki daha fazla olmak lâz›m gelir.
fiimdi iki flah›s farz ediyoruz. Biri, saati sayan ibreye
binmifl gibi, o ibrenin harekât›na göre temafla ediyor. Di-
¤eri, aflireleri sayan ibreye binmifl. Bu iki flahs›n bir za-
man-› vahitte müflahede ettikleri eflya, saatimizle arz›n
medar-› senevîsi nispeti gibi, meflhudatça pek çok fark-
lar› vard›r. ‹flte, zaman, çünkü, harekât›n bir rengi, bir
levni, yahut bir fleridi hükmünde oldu¤undan, harekâtta
cari olan bir hüküm, zamanda dahi caridir.
‹flte, bir saatte meflhudat›m›z, bir saatin saati sayan ib-
resine binen zîfluur flahs›n meflhudat› kadar oldu¤u ve ha-
kikat-i ömrü de o kadar oldu¤u hâlde; aflire ibresine bi-
nen flah›s gibi, ayn› zamanda, o muayyen saatte Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, burak-› tevfik-i ‹lâhîye bi-
ner, berk gibi, bütün daire-i mümkinat› katedip, acaib-i
mülk ve melekûtu görüp, daire-i vücup noktas›na ç›k›p,
sohbete müflerref olup, rü’yet-i cemal-i ‹lâhîye mazhar
olarak, ferman› al›p vazifesine dönebilir ve dönmüfl ve
öyledir.
SÖZLER | 931
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
isimleri ve s›fatlar› gibi.
faraza:
farz edelim ki, öyle saya-
l›m ki.
farz etmek:
kabul etmek, var
saymak.
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece, çok.
hakeza:
böyle, bunun gibi, yine
öyle.
hakikat- ömrü:
gerçek zaman›,
süresi.
hamise:
rabian›n altm›flta biri.
harekât:
hareketler.
hükmünde:
gibi; yerinde, de¤e-
rinde.
hüküm:
karar, emir, kanun.
ibre:
ölçü aletlerinde i¤ne fleklin-
deki ince gösterge.
levn:
renk.
mazhar olmak:
ulaflmak; fleref-
lenmek.
medar-› senevî:
dünyam›z›n gü-
nefl etraf›nda bir senede döndü-
¤ü yörünge.
meflhudat:
görülenler, seyredi-
lenler.
muayyen:
belirli, belirlenmifl.
muntazam:
düzenli.
müflahede:
flahit olma, görme,
seyretme.
müflerref olma:
flereflenme,
onurlanma.
nispet:
ölçü, oran.
rabia:
saatteki salisenin altm›flta
biri.
Resul-ü Ekrem:
Allah’›n ikram›na
mazhar olmufl, cömert Peygam-
ber, Hz. Muhammed.
rü’yet-i cemal-i ‹lâhiye:
Cenab-›
Hakk›n cemalinin, güzelli¤inin gö-
rülmesi.
sabia:
sadisenin altm›flta biri.
sadise:
hamisenin altm›flta biri.
salise:
üçüncü. saniyenin altm›fl-
ta biri.
samine:
sabian›n altm›flta biri.
flerit:
zincir, hâlât.
tasia:
saminenin altm›flta biri.
temafla:
hayretle ve dikkatle
seyretme bakma.
vazife:
görev.
zaman-› vahit:
bir zaman.
zîfluur:
fluur sahibi, bilinçli.
acaib-i mülk ve melekût:
görünen ve görünmeyen
âlemlerdeki hayret veren
fleyler.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
arz:
yeryüzü , dünya.
aflire:
onuncu, tasian›n alt-
m›flta biri.
afliren:
onuncu olarak, onun-
cu derecede.
azîm:
büyük.
berk:
flimflek.
burak-› tevfik-i ‹lâhiye:
Ce-
nab-› Hakk›n yard›m›yla gi-
den sür’atli binek.
cari:
geçerli.
daire-i mümkinat:
kâinat,
bütün yarat›lm›fllar›n içinde
bulundu¤u daire.
daire-i vücup:
hiçbir zaman
de¤iflmeyen ve mümkinattan
olmayan âlemler, Allah’›n
1...,921,922,923,924,925,926,927,928,929,930 932,933,934,935,936,937,938,939,940,941,...1482
Powered by FlippingBook