Sözler - page 927

lâz›m geliyor. Hâlbuki, kumandan-› azam, emriyle, kanu-
nuyla, nazar›yla, hükmüyle, ilmiyle—sureten oldu¤u gibi,
manen de kumandan ise—bizzat zat›yla o neferin yan›n-
da bulunur, görür. fiu hakikat On Alt›nc› Sözde gayet
kat’î bir surette ispat edildi¤inden, ona iktifaen burada
k›sa kesiyoruz.
Yine hat›ra gelir ki
: Sen kalbinden dersin, “Ben sema-
vat› inkâr ediyorum, melâikelere inanm›yorum; semavat-
ta birinin gezmesine, melâikelerle görüflmesine nas›l ina-
nay›m?”
Evet, senin gibi akl› gözüne inmifl ve gözüne perde çe-
kilmifl adamlara söz anlatmak ve bir fley göstermek el-
bette müflküldür. Fakat, hak o kadar parlakt›r ki, körler
de görebildi¤i için biz de deriz ki: Feza-i ulvî, bilittifak esîr
ile doludur. Ziya, elektrik, hararet gibi sair seyyalât-› lâti-
fe, o fezay› dolduran bir maddenin vücuduna delâlet
eder. Meyveler, a¤ac›n›; çiçekler, çimenlerini; sümbüller,
tarlalar›n›; bal›klar, denizini bilbedahe gösterdi¤i gibi; flu
y›ld›zlar dahi, bizzarure, menflelerini, tarlas›n›, denizini,
çimengâh›n›n vücudunu akl›n gözüne sokuyorlar.
Madem âlem-i ulvîde muhtelif teflkilât var, muhtelif va-
ziyetlerde muhtelif ahkâmlar görünüyor; öyle ise, o ah-
kâmlar›n menfleleri olan semavat muhteliftir. ‹nsanda, ci-
simden baflka nas›l ak›l, kalp, ruh, hayal, haf›za gibi ma-
nevî vücutlar da var; elbette, insan-› ekber olan âlemde
ve flu insan meyvesinin fleceresi olan kâinatta, âlem-i cis-
maniyetten baflka âlemler var. Hem âlem-i arzdan, tâ
SÖZLER | 927
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
gayet:
çok, son derece.
haf›za:
insanda hat›rlama duygu-
su.
hak:
gerçek, do¤ru.
hakikat:
gerçek.
hararet:
s›cakl›k, ›s›.
hat›ra gelme:
zihne, akla gelme,
hat›rlama.
hüküm:
karar, emir, buyruk.
iktifaen:
yeterli görerek, yetine-
rek.
inkâr:
kabul etmemek, reddet-
mek.
insan-› ekber:
en büyük insan.
ispat:
delil ve flahit göstererek
do¤ruyu ortaya koyma.
kâinat:
âlem.
kalp:
insanda duygular›n merkezi
olan manevî varl›k.
kat’î:
kesin, flüphesiz.
kumandan-› azam:
en büyük ko-
mutan.
lâz›m:
gerekli.
manen:
manevî olarak, mana iti-
bar›yla.
manevî:
maddî olmayan, mana-
ya ait olan; görünmeyen.
melâike:
melekler.
menfle:
kaynak, esas, kök.
muhtelif:
farkl›, çeflitli.
muhtelif ahkâmlar:
çeflitli hü-
kümler.
muhtelif teflkilât:
çeflitli kurulufl-
lar, çeflitli yap›lanmalar.
muhtelif vaziyetler:
çeflitli du-
rumlar.
müflkül:
güç, zor.
nazar:
görüfl, bak›fl.
nefer:
rütbesiz asker, er.
ruh:
can, manevî varl›k, nefis, in-
sandaki canl›l›¤›n ve dirili¤in, kay-
na¤› olan s›r.
sair:
di¤er, baflka.
semavat:
semalar, gökler.
seyyalât-› lâtife:
›fl›k, hava, elekt-
rik gibi fleffaf olan ak›p giden var-
l›klar.
suret:
biçim, tarz, flekil.
sureten:
görünüfl itibar›yla, flekil-
ce.
flecere:
a¤aç.
vücut:
var olufl, varl›k.
zat:
kendi, flah›s.
ziya:
›fl›k.
ahkâm:
emirler, hükümler.
ak›l:
düflünce, zekâ, anlay›fl.
âlem:
bütün evren, tüm var-
l›klar; dünya.
âlem-i arz:
dünya âlemi.
âlem-i cismaniyet:
madde
âlemi.
âlem-i ulvî:
yüksek, yüce
âlem; semaya ait âlem.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
bilittifak:
ittifakla, fikir ve gö-
rüfl birli¤iyle.
bizzarure:
kesinlikle, mecbu-
ren.
bizzat:
kendisi, kendi, flahsen.
cisim:
madde, beden, vücut.
çimengâh:
çimenlik.
delâlet:
delil olma, gösterme.
esîr:
kâinattaki boflluklar› dol-
duran, havadan hafif olup ›s›
ve ›fl›¤› nakleden madde.
feza:
uzay.
feza-i ulvî:
genifl ve yüksek
uzay.
1...,917,918,919,920,921,922,923,924,925,926 928,929,930,931,932,933,934,935,936,937,...1482
Powered by FlippingBook