enbiyalarla görüflmek ve umum tabakattan geçmek, ha-
kikat-i mirac iktiza ediyor.
kinci temsil
: Nasl ki bir sultann ünvanlarndan olan
kumandan- azam ünvan, devair-i askeriyenin seras-
ker dairesi gibi, küllî ve genifl daireden tut, tâ onbafl da-
iresi gibi cüzî ve hususî her bir dairede bir zuhuru, bir cil-
vesi vardr. Meselâ, bir nefer, o kumandanlk ünvan-
azamnn numunesini onbafl flahsnda görür, ona bakar,
ondan emir alr. O nefer onbafl oldu¤unda, çavufl daire-
sindeki kumandanlk dairesi nazarna çarpar, ona bakar.
Sonra çavufl olsa, o vakit kumandanlk numunesini ve
cilvesini mülâzm dairesinde görür; o makamda ona
mahsus bir iskemle bulunur. Ve hakeza, yüzbafl, binbafl,
ferik, müflir dairelerinden her birinde, dairelerin büyük
ve küçüklü¤ü nispetinde o kumandanlk ünvann görür.
fiimdi, bir neferi, o kumandan- azam bütün devair-i
askeriyeye taallûk edecek bir vazife ile tavzif etmek iste-
se, bir müfettifl gibi her devairi görüp ve görünecek bir
makam vermek istese, elbette o kumandan- azam, o
neferi, onbafl dairesinden tut, tâ daire-i azamna kadar
birer birer gezdirecek; tâ görsün, görülsün. Sonra huzu-
runa kabul edip sohbetine müflerref ederek, niflan ve fer-
man verip taltif ederek, tâ geldi¤i yere kadar bir anda
gönderir.
fiu temsilde bir noktay nazara almak lâzm ki, padiflah
e¤er âciz olmazsa, sûrî oldu¤u gibi manevî cihetinde de
iktidar olsa, o vakit ferik, müflir, mülâzm gibi eflhas tev-
kil etmez, bizzat her yerde bulunur. Yalnz baz perdeler
âciz:
eli yetmez, güçsüz.
cihet:
yan, yön, taraf.
cilve:
görüntü, yansma, akis.
cüzî:
az, küçük, feri.
daire-i azam:
en büyük derece
ve daire.
devair:
daireler, kurumlar.
devair-i askeriye:
askeri kurum-
lar.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
eflhas:
flahslar, kifliler.
ferik:
general.
ferman:
emir, buyruk.
hakeza:
bunun gibi.
hakikat-i miraç:
miracn asl ve
esas, gerçek mahiyeti.
iktidar:
güç yetme, yapabilme
kabiliyeti.
iktiza:
gerektirme.
kumandan- azam:
en büyük ko-
mutan
küllî:
umumî, büyük ve kapsam-
l.
mahsus:
kifliye has olan, özel.
makam:
durak, memuriyet
mevkii.
manevî:
maddî olmayan, ma-
naya ait olan.
müfettifl:
kontrol eden, ince-
leyen, arafltran.
mülâzm:
te¤men.
müflerref etmek:
flereflendir-
mek, onurlandrmak.
müflir:
mareflal.
nazar:
dikkat, bakfl, fikir.
nazara almak:
bakmak; dik-
kat etmek.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nispet:
oran.
niflan:
iz, eser, belirti, alâmet.
numune:
örnek.
onbafl:
en küçük rütbe.
padiflah:
hükümdar, sultan.
serasker:
genelkurmay bafl-
kan, ordu komutan.
sûrî:
görünüflte, görünümde.
taallûk:
ilgili olma.
tabakat:
tabakalar, derece.
taltif etme:
lütuf ve ihsanda
bulunma, ödüllendirme.
tavzif etmek:
görevlendir-
mek.
tevkil:
vekil tayin etme, yetki
verme.
ünvan:
ad, isim, lâkap; nam.
ünvan- azam:
en büyük ün-
van.
zuhur:
görünme.
920 | SÖZLER
O
TUZ
B
RNC
S
ÖZ