çok meratibin tayyna ve bir derece zamana muhtaçtr.
Nur-u azam olan risalet ise, akrebiyet-i lâhiyenin inkifla-
f srrna bakar ki, bir an- seyyale kâfidir. Onun için ha-
diste denilmifl: Bir anda dönmüfl, gelmifl.
fiimdi, makam- istimada bulunan mülhide deriz ki:
Madem bu kâinat gayet muntazam bir memleket, gayet
muhteflem bir flehir, gayet müzeyyen bir saray hükmün-
dedir; elbette onun bir hâkimi, bir maliki, bir ustas var-
dr.
Madem, böyle haflmetli bir Malik-i Zülcelâl, bir Hâ-
kim-i Zülkemal, bir Sâni-i Zülcemal vardr; hem madem
umum o âleme, o memlekete, o flehre, o saraya alâka-
darlk gösteren ve havâs ve duygularyla umumuna mü-
nasebettar ve nazar küllî olan bir insan vardr; elbette, o
Sâni-i Muhteflem, o küllî nazarl ve umumî fluurlu olan
insan ile ulvî, azamî bir münasebeti bulunacaktr ve ona
kudsî bir hitab ve âlî bir teveccühü olacaktr.
Hem, madem Âdem Aleyhisselâmdan flimdiye kadar
flu münasebete mazhar olanlarn içinde, âsârnn flahade-
tiyle, yani Küre-i Arzn nsfn ve nev-i beflerin humsunu
daire-i tasarrufuna ald¤ ve kâinatn flekl-i manevîsini de-
¤ifltirdi¤i, flklandrd¤ gibi, en azamî bir mertebede, o
münasebeti Muhammed-i Arabî Sallâllâhü Aleyhi Vesel-
lem göstermifltir. Öyle ise, o münasebetin en azamî bir
mertebesinden ibaret olan Miraç, ona elyak ve ona ev-
faktr.
* * *
Âdem:
Allahn yaratt¤ ilk insan.
akrebiyet-i lâhîye: Cenab-
Al-
lahn insana olan yaknl¤.
alâkadar:
ilgili, alâkal.
âlem:
kâinat, dünya, bütün yara-
tlmfllar.
aleyhisselâm:
kendisine selâm
olsun.
âlî:
yüce, yüksek.
an- seyyale:
bir anda akp giden
zaman dilimi.
âsâr:
eserler.
azamî:
en fazla, en çok.
daire-i tasarruf:
tasarruf ve hâki-
miyet sahas.
elyak:
en lâyk.
evfak:
daha uygun, çok uygun.
gayet:
çok, son derece.
hadis:
Peygamber efendimizin
sözü.
hâkim:
hâkimiyet sahibi, hükme-
den, idare eden.
Hâkim-i Zülkemal:
bütün mü-
kemmel sfatlara sahip olan ve
her fleye hükmeden Allah.
haflmet:
ihtiflam, gösterifllilik, bü-
yüklük.
havas:
hisler, duygular.
hitap:
söz söyleme, bir toplulu¤a
veya flahsa karfl söz söyleme.
hums:
beflte bir.
hükmünde:
gibi; öneminde, de-
¤erinde.
ibaret:
meydana gelen, oluflan.
inkiflaf:
açlma, geliflme, ilerleme.
kâfi:
yeterli.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam.
kudsî:
mukaddes, yüce, temiz.
küllî:
umumî, genel; genifl.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
makam- istima:
dinleme maka-
m, dinleyici konumu.
malik:
sahip.
Malik-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklü-
¤üyle her fleyin gerçek sahibi
olan Allah.
mazhar olmak:
flereflenmek,
ulaflmak, kavuflmak.
memleket:
ülke.
meratip:
mertebeler, basamak-
lar, dereceler.
mertebe:
derece, basamak.
Miraç:
Peygamber Efendimizin,
Cenab- Hakkn huzuruna ruhen,
cismen, hâlen çkmas mucizesi.
Muhammed-i Arabî:
Arap asll
Peygamberimiz Muhammed.
muhteflem:
gösteriflli, gör-
kemli.
muntazam:
düzenli, düzene
girmifl, intizaml.
mülhit:
dinsiz.
münasebet:
ilgi, alâka, ba¤l-
lk, yaknlk.
münasebettar:
ilgili, alâkal.
müzeyyen:
süslü.
nazar:
bakfl, düflünce, fikir.
nev-i befler:
insan türü, in-
sanlk.
nur-u azam:
en büyük nur.
nsf:
yar.
risalet:
elçilik, peygamberlik.
Sallâllâhü Aleyhi Vesellem:
Allahn selâm rahmeti bere-
keti onun üzerine olsun.
Sâni-i Muhteflem:
ihtiflam sa-
hibi yaratc Allah.
Sâni-i Zülcemal:
her fleyi sa-
natl olarak yaratan, sonsuz
güzellik sahibi Allah.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
flekl-i manevî:
manevî flekli.
fluur:
bilinç, anlayfl.
tayy:
aflmak, atlamak, üze-
rinden geçmek.
teveccüh:
yönelme, sevgi, il-
gi.
ulvî:
yüksek, yüce.
umum:
bütün.
umumî:
genel, her fleyle alâ-
kal.
916 | SÖZLER
O
TUZ
B
RNC
S
ÖZ