Netice-i Kelâm:
Geçmifl yedi kanun; yani,
kanun-u
rububiyet, kanun-u kerem, kanun-u cemal, kanun-u rah-
met, kanun-u hikmet, kanun-u adl, kanun-u ihata-i ilmî
gibi pek çok muazzam kanunlarn görünen uçlar arkala-
rnda birer sm-i Azam ve o sm-i Azamn tecelli-i azam-
n gösteriyorlar. Ve o tecelliden anlafllyor ki, sair mev-
cudat gibi, flu dünyadaki tahavvülât- zerrat dahi, gayet
âlî hikmetler için kaderin çizdi¤i hudut üzerine, kudretin
verdi¤i evamir-i tekviniyeye göre, hassas bir mizan- ilmî
ile cevelân ediyorlar. Âdeta baflka yüksek bir âleme
(HAfi-
YE)
gitmeye hazrlanyorlar. Öyle ise, zîhayat cisimler, o
seyyah zerrelere güya birer mektep, birer kflla, birer mi-
safirhane-i terbiye hükmündedir ve öyle oldu¤una bir
hads-i sadkla hükmedilebilir.
E l hâ s l
: Birinci Sözde denildi¤i ve ispat edildi¤i gibi,
her fley,
Bismillâh
der. flte, bütün mevcudat gibi, her bir
zerre ve zerratn her bir taifesi ve mahsus her bir cema-
ati, lisan- hâl ile,
Bismillâh
der, hareket eder.
âdeta:
sanki.
âlem-i kesif:
madde âlemi.
befler:
insan
bilmüflahede:
gözle görerek.
Bismillâh:
Allahn ad ve izni ile.
camit:
cansz.
cemaat:
büyük topluluk.
cevâdâne:
cömertçe.
cevelân:
hareketlilik.
cilâlamak:
parlatmak.
elhâsl:
özetle.
evamir-i tekviniye:
Allahn tabi-
ata koydu¤u, iradesinin tecellisi
olan tabiat kanunlar.
gayet âlî:
gayet yüce.
hadis-i sadk:
kalpte süratle
meydana gelen do¤ru kanaat;
tam do¤ru ve flüphesiz idrak et-
me ve bilme.
hasis:
baya¤.
hassas:
incelikli, en ufak ölçüleri
sa¤lkl ve kesin olarak veren.
haflir:
öldükten sonra tekrar diril-
me.
hafliye:
dipnot.
haflretmek:
öldükten sonra dirilt-
mek.
hayattar:
canl.
hikmet:
fayda ve amaca yönel-
me; kâinattaki ve yaratlfltaki lâ-
hî gaye.
hudut:
snr.
hükmünde:
de¤erinde.
sm-i Azam:
Allahn bütün isim-
lerinin içindeki en büyük, en de-
¤erli ismi.
iflal etmek:
yakmak.
iflaret:
alâmet.
kader:
yaratcnn plan ve progra-
m.
kanun-u adl:
adalet kanunu.
kanun-u cemal:
her fleye bir gü-
zellik verme kanunu.
kanun-u hikmet:
her fleyi bir
fayda ve amaca yöneltme kanu-
nu.
kanun-u ihata-i ilmî:
Allahn il-
minin her fleyi kuflatmas kanu-
nu.
kanun-u kayyumiyet:
Allahn
her fleyi ayakta tutmas, varl¤
devam ettirmesi.
kanun-u kerem:
ikram ve ihsan
kanunu.
kanun-u rahmet:
mahlûkat
yoktan varl¤a çkararak hayata
ve nimete kavuflturma kanunu.
kanun-u rububiyet:
e¤itim, ter-
biye ve talim kanunu.
kesif:
karanlk.
kesret:
çokluk.
kudret:
snrsz güç.
Kurânn nuru:
Kurân- Ke-
rîmin aydnl¤.
kflla:
askerin e¤itim alan.
lâtif:
ince, güzel.
letafetlendirmek:
maddeyi
hayata, ruha yaklafltrmak;
güzellefltirmek.
lisan- hâl:
hâl dili.
mahsus:
has, özel.
mektep:
e¤itim-ö¤retim me-
kân olan okul.
mevcudat:
varlklar.
misafirhane-i terbiye:
geçici
e¤itim yeri.
mizan- ilmî:
ilmi ölçüler.
muazzam:
çok büyük.
muhit:
kuflatmfl.
nazif:
temiz.
netice-i kelâm:
sözün özü.
nur-u hayat:
hayat fl¤.
rasat:
gözlem yapma.
sarahat:
açklk.
seyyah:
gezgin.
süflî:
adî, afla¤ fleylere ait.
taaffün:
kokuflmufl.
tahavvülât- zerrat:
atomla-
rn de¤iflim ve dönüflümleri.
taife:
tür, kavim ve kafileler.
tasarruf:
üzerinde istedi¤i gi-
bi hükmetme, kullanm hak-
k.
tecelli:
yansma, görünme.
tecelli-i azam:
en büyük te-
celli.
ulvî:
yüce.
zerrat:
atomlar, zerreler.
zerre:
atom, maddenin en
küçük yaps.
zîhayat:
canl.
ziynet:
süs.
908 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ
HAfiYE:
Çünkü, bilmüflahede gayet cevadâne bir faaliyetle flu âlem-i ke-
sif ve süflîde pek kesretle nur-u hayat serpmek ve iflal etmek, hatta en
hasis maddelerde ve taaffün etmifl cisimlerde kesretle taze bir nur-u ha-
yat flklandrmak, o kesif ve hasis maddeleri nur-u hayatla letafetlendir-
mek, cilâlandrmak, sarahate yakn iflaret ediyor ki, gayet lâtif, ulvî, na-
zif, hayattar di¤er bir âlemin hesabna, flu kesif, camit âlemi zerratn ha-
reketiyle, hayatn nuruyla cilâlandryor, eritiyor, güzellefltiriyor. Güya lâ-
tif bir âleme gitmek için, ziynetlendiriyor. flte, befler haflrini aklna s¤fl-
tramayan dar akll adamlar, Kurânn nuruyla rasat etseler görecekler
ki, bütün zerrat bir ordu gibi haflredecek kadar muhit bir kanun-u kay-
yumiyet görünüyor, bilmüflahede tasarruf ediyor.