olduklar hâlde, onlarn maani-i cemîleleri muhafaza olu-
nup, sabit ve bâkî kalr. fiu a¤acn geçen bahardaki yap-
rak ve çiçek ve meyvelerinin ruhlar olmad¤ndan, flu
bahardaki emsalinin hakikatçe aynlardr; yalnz teflah-
husat- itibariyede fark var. Fakat, o itibarî teflahhuslar,
her vakit tecelliyat tazelenmekte olan fluunat- esma-i
lâhiyenin maanilerini ifade için flu bahardakiler, ayr te-
flahhusatla onlarn yerine geldiler.
Dördüncüsü:
Hadsiz âlem-i misal gibi gayet genifl
âlem-i melekût ve gayrimahdut sair uhrevî âlemlere birer
mahsulât veya tezyinat veya levazmat gibi onlara müna-
sip fleyleri yetifltirmek için flu dar mezraa-i dünyada, ze-
min yüzünün tezgâhnda ve tarlasnda, Hakîm-i Zülcelâl,
zerrat tahrik edip, kâinat seyyale ve mevcudat seyyare
ederek flu küçük zeminde o pek büyük âlemlere pek çok
mahsulât- maneviye yetifltiriyor. Nihayetsiz hazine-i kud-
retinden nihayetsiz bir seyli dünyadan akttrp, âlem-i
gayba ve bir ksmn ahiret âlemlerine döküyor.
Beflincisi:
Nihayetsiz kemalât- lâhiyeyi, hadsiz ce-
levat- cemaliyeyi ve gayetsiz tecelliyat- celâliyeyi ve gay-
rimütenahi tesbihat- Rabbaniyeyi flu dar ve mahdut ze-
minde ve mütenahi ve az bir zamanda göstermek için
zerrat kemal-i hikmetle kudretiyle tahrik edip, kemal-i
intizamla tavzif ederek, mütenahi bir zamanda, mahdut
bir zeminde gayrimütenahi tesbihat yaptryor, gayri-
mahdut tecelliyat- cemaliye ve celâliye ve kemaliyesini
gösteriyor, çok hakaik- gaybiye ve çok semerat- uhrevi-
ye ve fânîlerin bâkî olan hüviyet ve suretlerinden pek
SÖZLER | 899
O
TUZUNCU
S
ÖZ
hakaik-i gaybiye:
gizli ve bilin-
meyen gerçekler.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i Zülcelâl:
Hikmet ve Celâl
sahibi Allah.
hazine-i kudret:
kudretin sonsuz
gizli hazineleri.
hüviyet:
hakikî mahiyet, kiflilik.
itibarî:
var saylan, gerçek olma-
yan.
kâinat:
evren, tüm yaratlmfllar.
kemalât- lâhiye:
lâhî güzellik
ve mükemmellik.
kemal-i intizam:
mükemmel ve
kusursuz düzen.
kemal- hikmet:
tam ve mükem-
mel bir hikmet.
kudret:
güç, iktidar.
levazmat:
ihtiyaçlar.
maani:
anlamlar.
maani-i cemîle:
güzel anlamlar.
mahdut:
snrl.
mahsulât:
ürünler.
mahsulât- maneviye:
manevî
ürünler.
mevcudat:
varlklar.
mezraa-i dünya:
dünya tarlas.
muhafaza:
koruma.
münasip:
uygun.
mütenahi:
sonu gelen, biten; s-
nrl.
nihayetsiz:
sonsuz.
sair:
di¤er.
semerat- uhreviye:
ahiretteki
faydalar ve sevab.
seyl:
akc.
seyyale:
akc.
seyyare:
gezici.
suret:
flekil, biçim.
fluunat- esma-i lâhiye:
Allahn
isimlerinin gerekleri, gerektirdik-
leri; lâhî ifller, fiiller, olaylar.
tahrik:
hareket ettirme.
tavzif:
vazifelendirme, görevlen-
dirme.
tecelliyat:
yansmalar, görünüm-
ler.
tecelliyat- celâliye ve cemaliye
ve kemaliye:
Allahn güzellik ve
yücelik ve mükemmellikle ilgili
sfatlarnn yansmalar.
tecelliyat- celâliye:
Allahn aza-
met ve kudretinin kâinattaki iflle-
ri.
tesbihat:
mahlûkatn yaratcsn
övmesi, methüsenas.
tesbihat- Rabbaniye:
mahlûka-
tn Rablerine olan övgüsü, iflin sa-
hibini övmesi.
teflahhusat:
görünümler, flahs
hâline gelmeler, cisimlenmeler.
teflahhusat- itibariye:
varlklarn
duruma göre çeflitli görünümler
almas, var saylan görüntüler.
tezyinat:
süsler.
uhrevî:
ahirete ait.
zemin:
yer.
zerrat:
atomlar, zerreler.
âlem:
dünya.
âlem-i gayp:
bizim bilmedi¤i-
miz ve görmedi¤imiz dünya-
lar.
âlem-i melekût:
lâhî hü-
kümranl¤n tam olarak tecel-
li etti¤i, görünmeyen mana
âlemi.
âlem-i misal:
bütün varlkla-
rn ve olaylarn görüntülerinin
yansd¤ madde ötesi âlem.
bâkî:
devaml, sürekli; sonu
olmayan.
celevat- cemaliye:
Allahn
güzel isimlerinin varlklar üze-
rindeki görünümleri, akisleri.
emsal:
benzer.
fânî:
sonu olan.
gayetsiz:
sonsuz.
gayr- mahdut:
snr olma-
yan.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, sa-
ysz.
hadsiz:
sonsuz; snrsz.