asansörler gibi, muhtelif tarzlarda baz› tayyare, baz› oto-
mobil, baz› zembil gibi fleyler görünüyor. Kuvvet ve isti-
dada göre onlara at›lsa, yukar›ya çekiliyor. Ben de birisi-
ne atlad›m. Bakt›m, bir dakika zarf›nda bulutun fevkine
beni ç›kard›. Gayet güzel, müzeyyen, yeflil da¤lar›n üstü-
ne ç›kt›m. O bulut tabakas›, da¤›n yar›s›na kadar gelme-
miflti. En lâtif bir nesim, en leziz bir âb-› hayat, en flirin
bir ziya her tarafta görünüyor.
Bakt›m ki, o asansörler gibi nuranî menziller her taraf-
ta var. Hatta iki seyahatimde ve zeminin öteki yüzünde
onlar› görmüfltüm, anlamam›flt›m. fiimdi anl›yorum ki,
flunlar Kur’ân-› Hakîm’in ayetlerinin cilveleridir.
‹flte,
1
n
Ú
u
dÉ B ° s
†dG n
’n
h
ile iflaret olunan evvelki yol, tabiata
saplananlar›n ve tabiiyyun fikrini tafl›yanlar›n mesle¤idir
ki, onda hakikate ve nura geçmek için ne kadar müflkü-
lât oldu¤unu hissettiniz.
2
p
܃o
°†r
¨ n
Ÿr
G p
ôr
«n
Z
ile iflaret olunan ikinci yol, esbapperest-
lerin ve vesaite icat ve tesir verenlerin, Meflaiyyun hüke-
mas› gibi, yaln›z ak›l ile, fikir ile hakikatülhakaika ve Va-
cibü’l-Vücud’un marifetine yol açanlar›n mesle¤idir.
3
r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
ò s
dn
G
ile iflaret olunan üçüncü yol ise, s›-
rat-› müstakim ehli olan ehl-i Kur’ân’›n cadde-i nuraniye-
sidir ki, en k›sa, en rahat, en selâmet ve herkese aç›k,
semavî ve Rahmanî ve nuranî bir meslektir.
âb:
su.
cadde-i nuraniye:
nurlu, ayd›nl›k
cadde.
cilve:
görüntü, yans›ma.
ehl-i Kur’ân:
Kur’ân ehli.
esbapperest:
Allah’› unutup se-
beplere haddinden fazla de¤er
veren, her fleyi bir sebebe ba¤la-
yarak Allah’›n her fleyin yarat›c›s›
oldu¤unu inkâr eden.
fevk:
üst, yukar›s›.
gazap:
öfke, hiddet.
hakikat:
gerçek.
hakikatülhakaik:
hakikatlerin
hakikati, en mükemmel gerçek.
hissetmek:
alg›lamak.
hükema:
akla önem veren filozof
bilginler.
icat:
yaratma, var etme.
ihsan:
iyilik, ikram, yard›m.
istidat:
kabiliyet.
lâtif:
hofl.
leziz:
lezzetli, hofl.
marifet:
genifl bilgi ve beceri.
menzil:
konaklanacak güzel yer.
Meflaiyyun:
vahye tâbi olmay›p
sadece akla itimat ile flirk ve din-
sizlik yoluna girenler.
muhtelif:
çeflitli.
müflkülât:
zorluklar.
müzeyyen:
süslü.
nesim:
esinti.
nimet:
Allah vergisi olan hofla gi-
den her fley; iyilik; yiyecek, giye-
cek gibi fleyler.
nur:
ayd›nl›k.
nuranî:
parlak, ›fl›k saçan; nurlu,
ayd›nl›k.
selâmet:
güvenilir.
semavî:
Allah’tan gelen, ‹lâhî.
s›rat-› müstakim:
istikametli
do¤ru yol.
tabiat:
kâinat ve içindekiler, canl›
cans›z varl›klar, maddî âlem.
tabiiyyun:
yarat›c› olarak tabiat›
kabul edenler.
tayyare:
uçak.
tesir:
etki.
Vacibü’l-Vücud:
varl›¤› zarurî
olan Allah.
vesait:
vas›talar, ara sebepler.
zembil:
sepet, has›rdan örülerek
yap›lan kulplu torba.
zemin:
yer.
ziya:
›fl›k.
1.
Sap›tm›fl olanlar›n de¤il... (Fatiha Suresi: 7.)
2.
Gazaba u¤rayanlar›n de¤il... (Fatiha Suresi: 7.)
3.
Kendilerine nimet ve ihsanda bulundu¤un kimselerin... (Fatiha Suresi: 7.)
890 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ