Sözler - page 886

gibi Kadîr-i Mutlak’› acz ile ittiham eder. Hatta, Hâl›k-›
Zülcelâl’in evsaf›na müdahale eder; ifline gelmeyenleri ve
nefs-i emmarenin firavunlu¤unun hofluna gitmeyenleri
ya red, ya inkâr, ya tahrif eder.
Ez cüml e
: Felâsifenin bir taifesi, Cenab-› Hakka
mu-
cib-i bizzat
demifller, ihtiyar›n› nefyetmifller, ihtiyar›n› is-
pat eden bütün kâinat›n nihayetsiz flahadetlerini tekzip
etmifller. Feyâ sübhanallah! fiu kâinatta zerreden flemse
kadar bütün mevcudat, taayyünatlar›yla, intizamat›yla,
hikmetleriyle, mizanlar›yla Sâniin ihtiyar›n› gösterdikleri
hâlde, flu kör olas› felsefenin gözü görmüyor!
Hem bir k›s›m felâsife, “Cüz’iyata ilm-i ‹lâhî taallûk et-
miyor” diye ilm-i ‹lâhînin azametli ihatas›n› nefyedip, bü-
tün mevcudat›n flehadat-› sad›kalar›n› reddetmifller.
Hem felsefe, esbaba tesir verip, tabiat eline icat verir.
Yirmi ‹kinci Sözde kat’î bir surette ispat edildi¤i gibi, her
fleyde Hâl›k-› Külli fiey’e has parlak sikkeyi görmeyip,
âciz, camit, fluursuz, kör ve iki eli tesadüf ve kuvvet gibi
iki körün elinde olan tabiata mastariyet verip, binler hik-
met-i âliyeyi ifade eden ve her biri birer mektubat-› Sa-
medâniye hükmünde olan mevcudat›n bir k›sm›n› ona
mal eder.
Hem, Onuncu Sözde ispat edildi¤i gibi, Cenab-› Hak
bütün esmas›yla ve kâinat bütün hakaik›yla ve silsile-i nü-
büvvet bütün tahkikat›yla ve kütüb-ü semaviye bütün
ayat›yla gösterdikleri haflir ve ahiret kap›s›n› bulmay›p,
haflri nefyedip, ervahlara bir ezeliyet isnat etmifller. ‹flte,
bu hurafatlara sair meselelerini k›yas edebilirsin.
âciz:
zay›f.
acz:
zay›fl›k, âcizlik.
ahiret:
öteki dünya.
ayat:
Allah’›n varl›¤›na delil olan
her fley, Kur’ân’›n her cümlesi.
azamet:
büyük.
camit:
donmufl.
cüz’iyat:
en küçük ve basit fley-
ler.
ervah:
ruhlar.
esbap:
sebepler.
esma:
isimler.
evsaf:
vas›flar, özellikler, nitelik-
ler.
ezcümle:
konunun özeti olarak.
ezeliyet:
bafllang›c› olmama, son-
radan yarat›lmam›fl olma.
felâsife:
felsefe ekolleri.
feyâ:
“Ey!” anlam›nda.
firavunluk:
Firavun gibi kendini
büyük görmek.
hakaik:
gerçekler.
Hâl›k-› Külli fiey:
Her fleyin yara-
t›c›s› olan Allah.
Hâl›k-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan yarat›c› Allah.
has:
özel.
haflir:
öldükten sonra ahirette
tekrar dirilip Allah’›n huzurunda
toplanma.
hikmet:
‹lâhî gaye.
hikmet-i âliye:
yüce gaye, her
fleyi bir çok amaca hizmet ede-
cek flekilde yapma.
hurafat:
gerçe¤e ayk›r› saçma sa-
pan fikirler.
hükmünde:
de¤erinde.
icat:
var etme.
ihata:
kuflatma, her fleyi içine al-
ma.
ihtiyar:
irade, dileme, seçme.
ilm-i ‹lâhî:
Allah’›n ilmi.
intizamat:
düzenlemeler.
isnat:
dayand›rma; kan›tlama.
ittiham:
suçlanma, töhmet alt›n-
da bulunma.
Kadir-i Mutlak:
son derece güç
ve kuvvet sahibi.
kâinat:
evren, tüm yarat›lm›fllar.
kat’î:
kesin.
kütüb-ü semaviye:
Allah’›n se-
madan indirdi¤i kitaplar.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
mastariyet:
kaynakl›k, bir fleyin
ç›k›fl yeri.
mektubat-› Samedâniye:
Cenab-
› Hakk›n isim ve s›fatlar›n› anla-
tan, Allah’›n birli¤ini gösteren s›-
fatlar.
mevcudat:
tüm varl›klar.
mizan:
ölçü, terazi.
mucib-i bizzat:
felsefenin her fle-
yi yapmaya bizzat mecbur olan,
serbest olmayan fleklindeki Al-
lah’›n iradesini inkâr eden görü-
flü..
müdahale:
kar›flma.
nefs-i emmare:
kötülü¤ü emre-
den nefis.
nefyetmek:
reddetmek, in-
kâr etmek.
nihayetsiz:
sonsuz, s›n›rs›z.
sair:
di¤er.
Sâni:
yarat›c›.
sikke:
mühür.
silsile-i nübüvvet:
peygam-
berlik zinciri.
suret:
biçim.
Sübhanallah:
Allah’›n kema-
lât›n› överek ifade ederim.
flahadet:
varl›¤›na delil olma,
iflaret ve alâmet.
flehadat-› sad›ka:
do¤ru fla-
hitler.
flems:
günefl.
fluursuz:
anlay›fl kabiliyeti ol-
mayan.
taallûk:
ilgili olmak.
taayyünat:
varl›k dünyas›nda
görünmek.
tabiat:
âlemdeki tüm varl›k-
lar.
tahkikat:
araflt›rmalar.
tahrif:
bozma, asl›n› de¤ifltir-
me.
taife:
bir topluluk, bir gurup.
tekzip:
yalanlama.
tesadüf:
rastlant›.
tesir:
etki.
zerre:
atom.
886 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ
1...,876,877,878,879,880,881,882,883,884,885 887,888,889,890,891,892,893,894,895,896,...1482
Powered by FlippingBook