Hem, masnudaki güzelli¤i ve nak›fltaki hüsnü, masnua
ve nakfla mal edip, Sâni ve Nakkafl›n mücerret ve mu-
kaddes cemalinin cilvesine nispet etmeyerek, “Ne güzel
yap›lm›fl” yerine, “Ne güzeldir” der; perestifle lây›k bir
sanem hükmüne getirir. Hem, herkese sat›lan müzahref,
hodfürufl, gösterici, riyakâr bir hüsnü istihsan etti¤i için,
riyakârlar› alk›fllam›fl, sanemmisalleri kendi âbidlerine
abide
(HAfi‹YE)
yapm›flt›r.
O flecerenin kuvve-i gadabiye dal›nda, bîçare beflerin
bafl›nda küçük büyük Nemrutlar, Firavunlar, fieddatlar
meyvelerini yetifltirmifl; kuvve-i akliye dal›nda, âlem-i in-
saniyetin dima¤›na dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun gibi
meyveleri vermifl, beflerin beynini bin parça etmifltir.
fiimdi, flu hakikati tenvir için felsefe mesle¤inin esa-
sat-› fasidesinden nefl’et eden neticeleriyle, silsile-i nü-
büvvetin esasat-› sad›kas›ndan tevellüt eden neticelerinin
binler muvazenesinden, numune olarak üç dört misal
zikrediyoruz.
•
Meselâ
, nübüvvetin hayat-› flahsiyedeki düsturî neti-
celerinden
1
$G p
¥n
Ór
Nn
Ép
H Gƒo
? s
?n
î
n
J
kaidesiyle, “Ahlâk-› ‹lâhiye
ile muttas›f olup Cenab-› Hakka mütezellilâne teveccüh
edip, acz, fakr, kusurunuzu bilip, dergâh›na abd olunuz”
düsturu nerede; felsefenin “Teflebbüh-ü bilvacip insani-
yetin gayet-i kemalidir” kaidesiyle, “Vacibü’l-Vücud’a
abd:
kul.
âbid:
ibadet eden erkek.
âbide:
ibadet eden kad›n.
acz:
âcizlik, güçsüzlük.
ahlâk-› ‹lâhiye:
Allah’›n raz› oldu-
¤u davran›fllar.
âlem-i insaniyet:
insanl›k âlemi.
befler:
insan.
bîçare:
çaresiz.
cemal:
güzellik.
cilve:
eflyada güzel bir flekilde
görünme, yans›ma.
dehriyyun:
zamana tapanlar,
ahireti inkâr edenler.
dergâh:
büyük zat›n huzuru.
dima¤:
beyin, ak›l.
düsturî:
kural olan.
esasat-› faside:
bozuk prensipler.
esasat-› sad›ka:
do¤ruluk pren-
sipleri.
fakr:
fakirlik, ihtiyaç hâli
Firavun:
Hz. Mûsa’y› öldürmek is-
teyen M›s›r kral›.
gayet-i kemal:
kemale ulaflma
amac›n› gütme.
hakikat:
gerçek.
hayat-› flahsiye:
özel hayat.
hodfürufl:
be¤endirmek için ya-
lanlarla kendini satmaya çal›flan.
hüsnümasnu:
güzel sanat eseri.
hüsün:
güzellik.
istihsan:
güzel bulma.
kaide:
kural.
kuvve-i akliye:
ak›l gücü.
kuvve-i gadabiye:
insan›n öfke
duygusu.
maddiyyun:
materyalistler, her
fleyi maddeye ba¤layanlar.
masnu’:
sanat eseri.
mukaddes:
kudsî, her noksandan
uzak olan.
muttas›f:
vas›flanan.
muvazene:
karfl›laflt›rma, k›yas-
lama.
mücerret:
soyut, hiçbir fleye
muhtaç olmayan.
mütezellilâne:
zillet içinde, ken-
dini âciz görerek.
müzahref:
aldatmak için sürülen
parlak yalanc› boya, süprüntü,
pislik.
nak›fl:
sanatl› iflleme.
Nakkafl:
her fleyi sanatl› bir flekil-
de nak›fl nak›fl iflleyen Allah.
Nemrut:
Hz. ‹brahim’i atefle atan
Babil kral›.
nefl’et:
do¤ma.
netice:
sonuç.
nispet:
k›yas.
numune:
örnek.
nübüvvet:
peygamberlik.
perestifl:
tap›nma.
perestiflkâr:
tap›nanlar.
riyakâr:
gösterifl merakl›s›.
sanem:
put.
sanemmisal:
put gibi, puta
benzer.
sanemmisal:
put gibi.
Sâni:
her fleyi sanatla yapan
Allah.
silsile-i nübüvvet:
peygam-
berlik zinciri.
flecere:
a¤aç.
fieddat:
zulmü ile meflhur Ye-
men hükümdar›.
tabiiyyun:
tabiatç›lar, yarat›c›
olarak tabiat› kabul edenler.
tenvir:
nurland›rma.
teflebbüh-ü bilvacip:
Allah’a
benzemek.
teveccüh:
yönelme.
tevellüt:
do¤ma.
Vacibü’l-Vücud:
varl›¤› zo-
runlu olan, var olmak için hiç
bir sebebe ihtiyac› bulunma-
yan Allah.
1
. Mansur Ali Nâs›f, et-
Tâc
, 1:13; Cürcanî,
Tarifat
, 1:564; Gazalî,
‹hyau Ulûmiddin
, 4:306; Tabe-
ranî,
Mu'cemü'l-Evsaf
, 87:184.
882 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Yani; o sanemmisaller, perestiflkârlar›n›n hevesatlar›na hofl gö-
rünmek ve teveccühlerini kazanmak için riyakârâne gösterifl ile ibadet gi-
bi bir vaziyet gösteriyorlar.