Sözler - page 873

fehmini teshil edecek bir mukaddime beyan ederiz. fiöy-
le ki:
“Ene,” künuz-u mahfiye olan esma-i ‹lâhiyenin anah-
tar› oldu¤u gibi, kâinat›n t›ls›m-› mu¤lâk›n›n dahi anahta-
r› olarak bir muamma-i müflkülküflad›r, bir t›ls›m-› hayret-
fezad›r. O “ene,” mahiyetinin bilinmesiyle, o garip mu-
amma, o acip t›ls›m olan “ene” aç›l›r ve kâinat t›ls›m›n›
ve âlem-i vücubun künuzunu dahi açar.
fiu meseleye dair fiemme isminde bir risale-i Arabi-
yemde flöyle bahsetmifliz ki:
Âlemin miftah› insan›n elindedir ve nefsine tak›lm›flt›r.
Kâinat kap›lar› zahiren aç›k görünürken, hakikaten ka-
pal›d›r. Cenab-› Hak, emanet cihetiyle insana “ene” na-
m›nda öyle bir miftah vermifl ki, âlemin bütün kap›lar›n›
açar; ve öyle t›ls›ml› bir “enaniyet” vermifl ki, Hallâk-›
Kâinat›n künuz-u mahfiyesini onun ile keflfeder. Fakat
“ene” kendisi de gayet mu¤lâk bir muamma ve aç›lmas›
müflkül bir t›ls›md›r. E¤er onun hakikî mahiyeti ve s›rr-›
hilkati bilinse, kendisi aç›ld›¤› gibi, kâinat dahi aç›l›r. fiöy-
le ki:
Sâni-i Hakîm, insan›n eline, emanet olarak, rububiye-
tinin s›fât ve fluunat›n›n hakikatlerini gösterecek, tan›tt›-
racak, iflarat ve numuneleri cami bir “ene” vermifltir; tâ
ki, o “ene” bir vahid-i k›yasî olup, evsaf-› rububiyet ve flu-
unat-› ulûhiyet bilinsin. Fakat vahid-i k›yasî, bir mevcud-u
hakikî olmak lâz›m de¤il. Belki, hendesedeki farazî hat-
lar gibi, farz ve tevehhümle bir vahid-i k›yasî teflkil edile-
bilir. ‹lim ve tahakkukla hakikî vücudu lâz›m de¤ildir.
SÖZLER | 873
O
TUZUNCU
S
ÖZ
kat insan›n yüklendi¤i ‹lâhî görev-
ler.
enaniyet:
benlik taslama.
ene:
ben, benlik; benlik duygusu.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n güzel
isimleri.
evsaf-› rububiyet:
yüce Allah’›n
mahlûkat› yaratma, yaflatma, ter-
biye etme gibi vas›flar›.
farazî:
hayalî, var say›lan.
farz etme:
var sayma.
fehim:
anlama ve kavrama.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
Hallâk-› Kâinat:
Kâinat›n Yarat›-
c›s›.
hat:
çizgiler.
hendese:
geometri.
iflarat:
alâmetler, iflaretler.
kâinat:
evren, tüm yarat›lm›fllar.
keflfetmek:
açmak, ortaya ç›kar-
mak.
künuz:
hazineler.
künuz-u mahfiye:
gizli hazineler.
mahiyet:
bir fleyin hakikati, ger-
çe¤i.
mevcud-u hakikî:
gerçek varl›k.
miftah:
anahtar.
muamma:
anlafl›lmas› ve çözül-
mesi güç olan s›r; görünmeyen,
gizli s›r.
muamma-i müflkülküfla:
anlafl›l-
mas› zor olan bilmece.
mu¤lâk:
kapal›.
mukaddime:
bafllangݍ.
müflkül:
zor.
nam:
isim.
nefis:
insan›n bedensel varl›¤›, öz
benli¤i, kendisi.
numune:
örnek.
risale-i Arabiye:
Arapça küçük
broflür, mektup.
rububiyet:
Allah’›n yaratmas›,
yaflatmas› ve terbiye etmesi.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi hikmetle
ve sanatla yaratan Allah.
s›fât:
vas›flar, özellikler.
s›rr-› hilkat:
yarat›l›fl amac› ve
s›rr›.
fiemme:
Üstat Bediüzzaman’›n
bir eseri.
fluunat:
emirler, kas›tlar, talepler.
fluunat-› ulûhiyet:
Allah’›n yüce-
li¤inin, büyüklü¤ünün tezahürü
olan emir ve fiilleri.
tahakkuk:
gerçekleflme.
teshil:
kolayl›k.
tevehhüm:
zannetmek, var say-
mak.
t›ls›m:
s›r, gizem.
t›ls›m-› hayretfeza:
hayret verici
s›r.
t›ls›m-› mu¤lâk:
anlafl›lmas› zor
olan s›rlar, gizemler.
vahid-i k›yasî:
ölçü birimi.
vücut:
varl›k.
zahiren:
görünüflte.
acip:
hayret veren, flafl›rtan.
âlem:
varl›klar› içine alan
dünya; varl›klar›n bulundu¤u
ortam.
âlem-i vücup:
Allah’›n zat›,
isimleri ve s›fatlar›n› ifade
eden âlem.
beyan:
aç›klama, izah etme.
cami:
kapsayan.
Cenab-› Hak:
her fleyin haki-
katinin kayna¤› olan yüce zat.
Allah.
cihet:
yön.
emanet:
baflka varl›klar›n
yüklenmekten çekindi¤i, fa-
1...,863,864,865,866,867,868,869,870,871,872 874,875,876,877,878,879,880,881,882,883,...1482
Powered by FlippingBook