Sözler - page 864

sekerata bafllay›p acip bir h›r›lt› ile ve müthifl bir savt ile
fezay› ç›nlat›p dolduracak, ba¤›r›p ölecek, sonra emr-i
‹lâhî ile dirilecektir.
‹nce remizli bir mesele: Nas›l ki, su kendi zarar›na ola-
rak incimat eder; buz, buzun zarar›na temeyyu eder; lüp,
k›flr›n zarar›na kuvvetleflir; lâf›z, mana zarar›na kal›nlafl›r;
ruh, ceset hesab›na zay›flafl›r; ceset, ruh hesab›na ince-
leflir; öyle de, âlem-i kesif olan dünya, âlem-i lâtif olan
ahiret hesab›na, hayat makinesinin ifllemesiyle fleffafla-
fl›r, lâtifleflir. Kudret-i Fât›ra, gayet hayret verici bir faali-
yetle, kesif, camit, sönmüfl, ölmüfl eczalarda nur-u haya-
t› serpmesi, bir remz-i kudrettir ki, âlem-i lâtif hesab›na
flu âlem-i kesifi nur-u hayat ile eritiyor, yand›r›yor, ›fl›k-
land›r›yor; hakikatini kuvvetlefltiriyor.
Evet, hakikat ne kadar zay›f ise de, ölmez, suret gibi
mahvolmaz; belki teflahhuslarda, suretlerde, seyrüsefer
eder. Hakikat büyür, inkiflaf eder, gittikçe genifllenir;
k›fl›r ve suret ise, eskileflir, inceleflir, parçalan›r, sabit ve
büyümüfl hakikatin kametine yak›flmak için daha güzel
olarak tazeleflir. Ziyade ve noksan noktas›nda, hakikat-
le suret, makusen mütenasiptirler. Yani, suret kal›nlafl-
t›kça, hakikat inceleflir; suret incelefltikçe, hakikat o nis-
pette kuvvet bulur. ‹flte flu kanun, kanun-u tekâmüle da-
hil olan bütün eflyaya flamildir. Demek, her hâlde bir za-
man gelecek ki, kâinat hakikat-i uzmas›n›n k›fl›r ve su-
reti olan âlem-i flahadet, Fât›r-› Zülcelâl’in izniyle par-
çalanacak, sonra daha güzel bir surette tazelenecektir;
acip:
tuhaf, flafl›lacak fley.
ahiret:
öbür dünya.
âlem-i kesif:
yo¤un madde âle-
mi, dünya.
âlem-i lâtif:
ince, fleffaf, yo¤un
olmayan âlem.
âlem-i flahadet:
gözle gördü¤ü-
müz, flahit oldu¤umuz âlem,.
camit:
cans›z.
ceset:
beden.
ecza:
cüzler parçalar.
emr-i ‹lâhî:
Allah’›n emri.
Fât›r-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan fleyle-
ri yaratan Allah .
feza:
uzay.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i uzma:
en büyük haki-
kat.
hayret:
flaflk›nl›k, flafl›rma.
incimat:
donma, buz hâline gir-
me.
inkiflaf:
aç›lma.
kâinat:
evren.
kamet:
boy, endam.
kanun-u tekâmül:
ilerleme, mü-
kemmelleflme kanunu.
kesif:
yo¤un.
Kudret-i Fât›ra:
yarat›c› kudret,
kuvvet.
k›fl›r:
kabuk.
lâf›z:
söz, kelime.
lâtif:
hofl, güzel.
lüp:
iç, öz.
mahv:
yok olma.
makusen mütenasip:
ters
orant›l›.
mana:
anlam.
mesele:
konu.
nispet:
oran.
noksan:
eksiklik.
nur-u hayat:
hayat›n nurlu
yüzü.
remiz:
iflaret.
remz-i kudret:
‹lâhî kudreti
gösteren iflaret.
savt:
ses, seda.
sekerat:
ölüm an›.
seyrüsefer:
gidip gelme, do-
laflma.
suret:
biçim, görünüfl; flekil.
flamil:
içine alan, kaplayan.
temeyyu:
s›v›laflma, erime.
teflahhus:
flah›slanma, cisim-
lenme.
ziyade:
çok.
864 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,854,855,856,857,858,859,860,861,862,863 865,866,867,868,869,870,871,872,873,874,...1482
Powered by FlippingBook