Sua l
: Niçin Cenab- Hakkn sfât ve esmasnn mari-
feti, enaniyete ba¤ldr?
E l c ev ap
: Çünkü, mutlak ve muhit bir fleyin hududu
ve nihayeti olmad¤ için, ona bir flekil verilmez ve üstü-
ne bir suret ve bir taayyün vermek için hükmedilmez,
mahiyeti ne oldu¤u anlafllmaz. Meselâ, zulmetsiz daimî
bir ziya, bilinmez ve hissedilmez. Ne vakit hakikî veya
vehmî bir karanlk ile bir hat çekilse, o vakit bilinir.
flte, Cenab- Hakkn, ilim ve kudret, Hakîm ve Rahîm
gibi sfât ve esmas muhit, hudutsuz, fleriksiz oldu¤u için,
onlara hükmedilmez ve ne olduklar bilinmez ve hisso-
lunmaz. Öyle ise, hakikî nihayet ve hadleri olmad¤n-
dan, farazî ve vehmî bir haddi çizmek lâzm geliyor. Onu
da enaniyet yapar. Kendinde bir rububiyet-i mevhu-
me, bir malikiyet, bir kudret, bir ilim tasavvur eder, bir
had çizer, onunla muhit sfatlara bir hadd-i mevhum va-
zeder. Buraya kadar benim, ondan sonra Onundur di-
ye bir taksimat yapar. Kendindeki ölçücüklerle onlarn
mahiyetini yavafl yavafl anlar.
Meselâ, daire-i mülkünde mevhum rububiyetiyle, da-
ire-i mümkinatta Hâlknn rububiyetini anlar. Ve zahir
malikiyetiyle, Hâlknn hakikî malikiyetini fehmeder ve
Bu haneye malik oldu¤um gibi, Hâlk da flu kâinatn
malikidir der. Ve cüzî ilmiyle Onun ilmini fehmeder. Ve
kisbî sanatç¤yla O Sâni-i Zülcelâlin ibda-i sanatn an-
lar. Meselâ, Ben flu evi nasl yaptm ve tanzim ettim; öy-
le de, flu dünya hanesini birisi yapmfl ve tanzim etmifl
cüzî ilim:
azck bilgi.
daimî:
sürekli, devaml.
daire-i mülk:
tasarruf edebilece-
¤i mülkü.
daire-i mümkinat:
olabilirlik da-
iresi, akln imkânnda olan yerler.
enaniyet:
benlik.
esma:
isimler.
farazî:
hayalî, var saylan.
fehmetmek:
anlamak.
had:
snr.
hadd-i mevhum:
hayali bir snr
koyma.
hakikî:
gerçek.
Hakîm:
her fleyi hikmetle yara-
tan Allah.
Hâlk:
her fleyi yoktan yaratan
Allah.
hane:
ev.
hat:
çizgi.
hudut:
snrlar.
hükmetmek:
karar vermek.
ibda-i sanat:
benzersiz güzellikte
sanat eseri meydana getirme.
ilim:
bilgi.
kisbi:
ferdi çalflma ürünü.
kudret:
güç, kuvvet; iktidar.
mahiyet:
bir fleyin ne oldu¤u, iç
yüzü asl, esas, hakikati.
malik:
sahip.
malikiyet:
sahip ve hâkim olma;
sahibiyet.
marifet:
tanma, bilme.
mevhum:
gerçekte var olmad¤
hâlde var saylan.
muhit:
ihata eden, kuflatan; ihata
etme, kuflatma.
mutlak:
kaytsz, snrsz.
nihayet:
snr, son.
Rahîm:
rahmeti her fleyi kuflatan,
sonsuz flefkat ve merhamet sahi-
bi Allah.
rububiyet:
Cenab- Hakkn her
zaman ve her yerde her mahlûka
muhtaç oldu¤u fleyleri vermesi,
terbiye etme ve beslemesi.
rububiyet-i mevhume:
ha-
yali bir rububiyet.
Sâni-i Zülcelâl:
kudret ve
azamet sahibi yaratc sanat-
kâr olan Allah.
sual:
soru.
suret:
flekil, biçim, görünüfl.
sfât:
vasflar, özellikler.
flerik:
ortak, yardmc.
taayyün:
görünme, belirlen-
me.
taksimat:
bölmeler, paylafl-
trmalar.
tanzim etmek:
düzenlemek.
tasavvur:
düflünme, hayal
etme.
vazetmek:
bir fleyin yerine
baflka bir fley koyma.
vehmî:
var saylan, olmad¤
hâlde var kabul edilen.
zahirî:
görünüflte.
ziya:
flk.
zulmet:
karanlk.
874 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ