Sözler - page 888

olunuyorum. Zeminin içinde tünelvari bir ma¤araya so-
kuldum; git gide zeminin içinde seyahat ettim. Bak›yo-
rum ki, benden evvel o tahtelarz yolda çok kimseler git-
mifller. Her tarafta bo¤ulup kalm›fllar. Onlar›n ayak izle-
rini görüyordum. Baz›lar›n›n bir zaman seslerini iflitiyor-
dum. Sonra sesleri kesiliyordu.
Ey hayali ile benim seyahat-i hayaliyeme ifltirak eden
arkadafl! O zemin, tabiatt›r ve felsefe-i tabiiyedir. Tünel
ise ehl-i felsefenin efkâr› ile hakikate yol açmak için aç-
t›klar› meslektir. Gördü¤üm ayak izleri, Eflâtun ve Aristo
(HAfi‹YE)
gibi meflahirlerindir. ‹flitti¤im sesler, ‹bni Sina ve
Farabî gibi dâhîlerindir. Evet, ‹bni Sina’n›n baz› sözlerini,
kanunlar›n› baz› yerlerde görüyordum; sonra bütün bü-
tün kesiliyordu. Daha ileri gidememifl. Demek bo¤ul-
mufl. Her ne ise, seni meraktan kurtarmak için hayalin
alt›ndaki hakikatin bir köflesini gösterdim. fiimdi seyaha-
time dönüyorum.
Git gide bakt›m ki, benim elime iki fley verildi: Biri, bir
elektrik; o tahtelarz tabiat›n zulümat›n› da¤›t›r; di¤eri, bir
alet ile dahi, azîm kayalar, da¤misal tafllar parçalan›p
Aristo:
bkz. fiah›s Bilgileri.
azîm:
büyük.
da¤misal:
da¤ gibi, da¤a benzer.
dâhî:
çok zeki, deha sahibi.
dalâletâlûd:
hak yoldan uzaklafl-
m›fl, sapk›nl›¤a düflmüfl.
efkâr:
fikirler.
Eflâtun:
bkz. flah›s.
ehl-i felsefe:
felsefeciler.
evamir:
emirler.
evhamâlûd:
kuruntulara kap›l-
m›fl, endifle dolu.
felsefe-i tabiiye:
tabiatç› düflün-
ce.
gark etmek:
bat›rmak, bo¤mak.
hakikat:
gerçek.
hamil:
tafl›yan.
hafliye:
dipnot.
hayal:
görüntü.
himmet:
yard›m.
‹bni Sina:
bkz. fiah›s Bilgileri.
ifltirak:
ortak olma, kat›lma.
marifet:
Allah’› tan›ma ve bil-
me.
meslek:
yol, görüfl.
meflahir:
flöhret sahibi insan-
lar.
müflir:
mareflal.
nefer:
er, rütbesiz asker.
seyahat:
yolculuk.
seyahat-i hayaliye:
hayali
yolculuk.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
tabiat:
kâinat ve içindekiler,
canl› cans›z varl›klar, maddî
âlem.
tahtelarz:
yer alt›.
tünelvari:
tünele benzer.
üstad-› ezeliye:
bütün ilim ve
marifetlerin ö¤reticisi Allah.
üstat:
ö¤retici, usta.
zemin:
yer, yeryüzü.
zulümat:
karanl›k.
888 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ
HAfi‹YE:
E¤er desen: “Sen necisin, bu meflahire karfl› meydana ç›k›yor-
sun? Sen, bir sinek gibi olup da kartallar›n uçmalar›na kar›fl›yorsun.” Ben
de derim ki, “Kur’ân gibi bir üstad-› ezeliyem varken, dalâletâlûd felsefe-
nin ve evhamâlûd akl›n flakirtleri olan o kartallara hakikat ve marifet yo-
lunda sinek kanad› kadar da k›ymet vermeye mecbur de¤ilim. Ben onlar-
dan ne kadar afla¤› isem, onlar›n üstad› dahi, benim üstad›mdan bin de-
fa daha afla¤›d›r. Üstad›m›n himmetiyle, onlar› gark eden madde aya¤›m›
da ›slatamad›. Evet, büyük bir padiflah›n onun kanununu ve evamirini ha-
mil küçük bir neferi, küçük bir flah›n büyük bir müflirinden daha büyük ifl-
ler görebilir.”
1...,878,879,880,881,882,883,884,885,886,887 889,890,891,892,893,894,895,896,897,898,...1482
Powered by FlippingBook