Sözler - page 896

Evet, nas›l ki bir acemi, ham, âmî, adî, hem kör bir
adam Avrupa’ya gitse, bütün fabrikalara, tezgâhlara gir-
se, üstadâne kemal-i intizam ile her bir sanatta, her bir
binada ifller, öyle eserler yapar ki, nihayet derecede hik-
metli, sanatl›, herkesi hayrette b›rak›yor. Zerre miktar
fluuru olan bilir ki, o adam, kendi bafl› ile ifllemiyor, bel-
ki bir üstad-› küll ona ders verir, ifllettirir.
Hem, nas›l ki bir kör, âciz, yerinden kalkam›yor, basit
bir kulübeci¤inde oturmufl bir adam bulunuyor; hâlbuki o
kulübeci¤e bir dirhem gibi küçük bir tafl, kemik ve pa-
muk gibi birer madde veriliyor. Hâlbuki, o kulübecikten
batmanlarla fleker, toplarla çuha, binlerle mücevherat,
gayet sanatl›, murassaatl› libaslar, lezzetli taamlar ç›k›p
gelse, zerre miktar akl› olan demeyecek mi ki, “O adam
gayet mu’cizekâr bir zat›n menfle-i mu’cizat› olan fabri-
kas›n›n bir mandal› veyahut miskin bir kap›c›s›d›r.”
Aynen öyle de, havan›n zerreleri, her biri birer mek-
tubat-› Samedâniye, birer antika-i sanat-› Rabbaniye, bi-
rer mu’cize-i kudret, birer harika-i hikmet olan nebatat
ve eflcar, ezhar ve esmardaki harekât ve hidematlar›, bir
Sâni-i Hakîm-i Zülcelâl’in, bir Fât›r-› Kerîm-i Zülcemal’in
emir ve iradesiyle hareket etti¤ini ve topra¤›n zerreleri
dahi her biri birer ayr› makine ve tezgâh, birer ayr› mat-
baa, birer ayr› hazine, birer ayr› antika ve Sâni-i Zülce-
lâl’in esmas›n› ilân eden birer ayr› ilânname ve kemalâ-
t›n› söyleyen birer ayr› kaside hükmünde olan o tohum-
cuklar›n›n, o çekirdeklerinin sümbüllerine, a¤açlar›na
âciz:
güçsüz.
adî:
basit, s›radan.
âmî:
cahil, okur yazar olmayan.
antika:
eski ve k›ymetli sanat
eseri.
antika-i sanat-› Rabbaniye:
Rab-
bin antika sanat›.
batman:
dört okka veya sekiz ki-
loya karfl›l›¤›nda bir a¤›rl›k birimi.
çuha:
yün elbise.
dirhem:
okkan›n dörtte birine
karfl›l›¤› olan birim.
esma:
isimler.
esmar:
meyveler.
eflcar:
a¤açlar.
ezhar:
çiçekler.
Fât›r-› Kerîm-i Zülcemal:
sevgi,
muhabbet ve güzellik sahibi ikra-
m› seven yarat›c›.
ham:
olgun olmayan.
harekât:
hareketler.
harika-i hikmet:
hikmet harika-
lar›.
hazine:
define.
hidemat:
hizmetler.
hikmet:
manal›, faydal›, ‹lâhî ga-
yeye uygun.
hükmünde:
yerine geçen.
ilân:
duyuru.
ilânname:
ilân›n yaz›ld›¤› k⤛t.
irade:
dileme, tercih etme.
kaside:
övgü fliiri.
kemalât:
olgunluk ve mükem-
mellik.
kemal-i intizam:
eksiksiz, en
mükemmel düzen.
lezzet:
tat.
libas:
elbise.
mandal:
kap›y› açan kol.
mektubat-› Samedâniye:
her fle-
yin kendisine muhtaç oldu¤u Al-
lah’›n kudreti ile yaratmas›.
menfle-i mu’cizat:
mu’cizelerin
kayna¤›.
miskin:
uyufluk, tembel, zavall›.
mu’cize-i kudret:
kudretin kim-
senin taklidini yapamayaca¤›
mu’cize eserler.
mu’cizekâr:
mu’cizeli.
murassaat:
de¤erli ziynetler-
le süslenmifl fleyler.
mücevherat:
elmas, yakut,
zümrüt gibi süs eflyas› ve tak›
olarak kullan›lan de¤erli tafl-
lar.
nebatat:
bitkiler.
Sâni-i Hakîm-i Zülcelâl:
aza-
met ve kudret sahibi hikmet
ve faydalar› gözeten, her fleyi
sanatla yapan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
her fleyi sa-
natla yapan, sonsuz haflmet
ve yücelik sahibi Allah.
sümbül:
filiz
fluur:
anlay›fl.
taam:
yiyecek.
üstadâne:
hoca gibi, âlimce-
sine.
üstad-› küll:
her fleyi iyi bilen
biri.
zerre:
atom, maddenin en
küçük parças›.
896 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ
1...,886,887,888,889,890,891,892,893,894,895 897,898,899,900,901,902,903,904,905,906,...1482
Powered by FlippingBook