Evet, nasl ki bir acemi, ham, âmî, adî, hem kör bir
adam Avrupaya gitse, bütün fabrikalara, tezgâhlara gir-
se, üstadâne kemal-i intizam ile her bir sanatta, her bir
binada ifller, öyle eserler yapar ki, nihayet derecede hik-
metli, sanatl, herkesi hayrette brakyor. Zerre miktar
fluuru olan bilir ki, o adam, kendi bafl ile ifllemiyor, bel-
ki bir üstad- küll ona ders verir, ifllettirir.
Hem, nasl ki bir kör, âciz, yerinden kalkamyor, basit
bir kulübeci¤inde oturmufl bir adam bulunuyor; hâlbuki o
kulübeci¤e bir dirhem gibi küçük bir tafl, kemik ve pa-
muk gibi birer madde veriliyor. Hâlbuki, o kulübecikten
batmanlarla fleker, toplarla çuha, binlerle mücevherat,
gayet sanatl, murassaatl libaslar, lezzetli taamlar çkp
gelse, zerre miktar akl olan demeyecek mi ki, O adam
gayet mucizekâr bir zatn menfle-i mucizat olan fabri-
kasnn bir mandal veyahut miskin bir kapcsdr.
Aynen öyle de, havann zerreleri, her biri birer mek-
tubat- Samedâniye, birer antika-i sanat- Rabbaniye, bi-
rer mucize-i kudret, birer harika-i hikmet olan nebatat
ve eflcar, ezhar ve esmardaki harekât ve hidematlar, bir
Sâni-i Hakîm-i Zülcelâlin, bir Fâtr- Kerîm-i Zülcemalin
emir ve iradesiyle hareket etti¤ini ve topra¤n zerreleri
dahi her biri birer ayr makine ve tezgâh, birer ayr mat-
baa, birer ayr hazine, birer ayr antika ve Sâni-i Zülce-
lâlin esmasn ilân eden birer ayr ilânname ve kemalâ-
tn söyleyen birer ayr kaside hükmünde olan o tohum-
cuklarnn, o çekirdeklerinin sümbüllerine, a¤açlarna
âciz:
güçsüz.
adî:
basit, sradan.
âmî:
cahil, okur yazar olmayan.
antika:
eski ve kymetli sanat
eseri.
antika-i sanat- Rabbaniye:
Rab-
bin antika sanat.
batman:
dört okka veya sekiz ki-
loya karfll¤nda bir a¤rlk birimi.
çuha:
yün elbise.
dirhem:
okkann dörtte birine
karfll¤ olan birim.
esma:
isimler.
esmar:
meyveler.
eflcar:
a¤açlar.
ezhar:
çiçekler.
Fâtr- Kerîm-i Zülcemal:
sevgi,
muhabbet ve güzellik sahibi ikra-
m seven yaratc.
ham:
olgun olmayan.
harekât:
hareketler.
harika-i hikmet:
hikmet harika-
lar.
hazine:
define.
hidemat:
hizmetler.
hikmet:
manal, faydal, lâhî ga-
yeye uygun.
hükmünde:
yerine geçen.
ilân:
duyuru.
ilânname:
ilânn yazld¤ kâ¤t.
irade:
dileme, tercih etme.
kaside:
övgü fliiri.
kemalât:
olgunluk ve mükem-
mellik.
kemal-i intizam:
eksiksiz, en
mükemmel düzen.
lezzet:
tat.
libas:
elbise.
mandal:
kapy açan kol.
mektubat- Samedâniye:
her fle-
yin kendisine muhtaç oldu¤u Al-
lahn kudreti ile yaratmas.
menfle-i mucizat:
mucizelerin
kayna¤.
miskin:
uyufluk, tembel, zavall.
mucize-i kudret:
kudretin kim-
senin taklidini yapamayaca¤
mucize eserler.
mucizekâr:
mucizeli.
murassaat:
de¤erli ziynetler-
le süslenmifl fleyler.
mücevherat:
elmas, yakut,
zümrüt gibi süs eflyas ve tak
olarak kullanlan de¤erli tafl-
lar.
nebatat:
bitkiler.
Sâni-i Hakîm-i Zülcelâl:
aza-
met ve kudret sahibi hikmet
ve faydalar gözeten, her fleyi
sanatla yapan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
her fleyi sa-
natla yapan, sonsuz haflmet
ve yücelik sahibi Allah.
sümbül:
filiz
fluur:
anlayfl.
taam:
yiyecek.
üstadâne:
hoca gibi, âlimce-
sine.
üstad- küll:
her fleyi iyi bilen
biri.
zerre:
atom, maddenin en
küçük parças.
896 | SÖZLER
O
TUZUNCU
S
ÖZ