Sözler - page 938

Bahusus, böyle her bir harfi binler manay› tazammun
eden bir kitap, sukut edemez ve ettirilmez. Öyle ise, o ki-
tab› yazan, elbette onu bildirecektir, her taifesinin istida-
d›na göre, bir k›sm›n› anlatt›racakt›r. Hem, umumunu en
âmm nazarl›, en küllî fluurlu, en mümtaz istidatl› bir fer-
de ders verecektir. Öyle bir kitab›n umumunu ve küllî ha-
kaik›n› ders vermek için, gayet yüksek bir seyrüsülûk et-
tirmek hikmeten lâz›md›r. Yani, birinci sahifesi olan ta-
bakat-› kesretin en nihayetinden tut, tâ münteha sahife-
si olan daire-i ehadiyete kadar bir seyeran ettirmek lâz›m
geliyor. ‹flte flu temsil ile, mirac›n ulvî hikmetlerine bir de-
rece bakabilirsin.
fiimdi, makam-› istimada olan mülhide bak›p, kalbini
dinleyece¤iz; ne hale girdi¤ini görece¤iz.
‹flte, hat›ra geliyor ki:
Onun kalbi diyor, “Ben inan-
maya bafllad›m. Fakat iyi anlayam›yorum. Üç mühim
müflkülüm daha var:
“
Birincisi
: fiu mirac-› azîm, niçin Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur?
“
‹kincisi
: O zat, nas›l flu kâinat›n çekirde¤idir? Dersi-
niz, ‘Kâinat, onun nurundan halk olunmufl. Hem, kâina-
t›n en ahir ve en münevver meyvesidir.’ Bu ne demek-
tir?
“
Üçüncüsü
: Sab›k beyanat›n›zda diyorsunuz ki,
‘Âlem-i ulvîye ç›kmak, flu âlem-i arziyedeki âsârlar›n ma-
kinelerini, tezgâhlar›n› ve netaicinin mahzenlerini gör-
mek için uruç etmifltir.’ Ne demektir?”
ahir:
son, sonraki.
âlem-i arziye:
dünya, yeryüzü.
âlem-i ulviye:
yüce, yüksek
âlem.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
âmm:
umumî, genel.
âsâr:
sanat eserleri.
azîm:
büyük, yüce.
bahusus:
özellikle, bilhassa.
daire-i ehadiyet:
birlik dairesi,
Allah’›n Miraçta her bir varl›kta
birli¤inin tecellilerini göstererek
Peygamberimizi ulaflt›rd›¤› ve gö-
rüfltü¤ü daire.
fert:
flah›s, kifli.
gayet:
pek çok, son derece.
hakaik:
hakikatler, do¤rular, ger-
çekler.
halk olunmak:
yarat›lmak.
hat›r:
ak›l, zihin, fikir.
hikmet:
‹lâhî gaye, fayda, amaç.
hikmeten:
hikmetçe, gaye ve
fayda bak›m›ndan.
istidat:
kabiliyet, kapasite, yete-
nek.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
küllî:
genel, kapsaml›, bütüne ait
lâz›m:
gerek, gerekli.
mahzen:
depo.
makam-› istima:
dinleme konu-
mu, dinleyici.
mana:
anlam.
Miraç:
peygamber efendimizin,
Cenab-› Hakk›n huzuruna ruhen,
cismen, hâlen ç›kmas› mu’cizesi.
Muhammed-i Arabî:
aslen Arap
olan Peygamberimiz.
mülhit:
dinsiz.
mümtaz:
ayr›cal›kl›, üstün tu-
tulmufl, seçkin.
münevver:
nurlanm›fl, nurlu.
münteha:
en son nokta.
müflkül:
zor, güç; anlafl›lmas›
zor mesele.
nazar:
bak›fl, görüfl.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
nihayet:
son.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
sab›k beyanat:
önceki aç›kla-
malar.
seyeran:
seyahat, gezinti.
seyrüsülûk:
Cenab-› Hakka
ermek için ç›k›lan manevî ,
ruhî yolculuk.
sukut:
düflme, de¤erini yitir-
me.
fluur:
anlay›fl, idrak, bilinç.
tabakat-› kesret:
çokluk ta-
bakalar›, say›s›z varl›klardan
oluflan tabaka.
taife:
bölük, tak›m, topluluk.
tazammun etme:
içermek,
içine alma.
temsil:
benzetme, örnek.
tezgâh:
üretim aleti.
ulvî:
yüksek, yüce.
umum:
bütün.
uruç:
yukar› ç›kma, yüksel-
me.
zat:
flah›s, fert.
938 | SÖZLER
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,928,929,930,931,932,933,934,935,936,937 939,940,941,942,943,944,945,946,947,948,...1482
Powered by FlippingBook