Hem flu âlemin Sâni-i Zülcelâli, bütün güzel masnu-
atyla Kendini zîfluur olanlara tanttrmak ve kymetli ni-
metlerle Kendini onlara sevdirmesi, bizzarure onun mu-
kabilinde zîfluur olanlara marziyat ve arzu-yu lâhiyeleri-
ni bir elçi vastasyla bildirmesini istemesine mukabil, en
âlâ ve ekmel bir surette, Kurân vastasyla o marziyat ve
arzular beyan eden ve getiren, yine bilbedahe o zattr.
Hem Rabbülâlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemi
içine alacak bir vüsat-i istidat verdi¤inden ve bir ubudi-
yet-i külliyeye müheyya etti¤inden; ve hissiyatça kesrete
ve dünyaya müptelâ oldu¤undan, bir rehber vastasyla
yüzlerini kesretten Vahdete, fânîden bâkîye çevirmek is-
temesine mukabil, en azamî bir derecede, en ebl⤠bir
surette, Kurân vastasyla en ahsen bir tarzda rehberlik
eden ve risaletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifa eden,
yine bilbedahe o zattr.
flte, mevcudatn en eflrefi olan zîhayat ve zîhayat için-
de en eflref olan zîfluur ve zîfluur içinde en eflref olan ha-
kikî insan ve hakikî insan içinde geçmifl vezaifi en azamî
bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zat, elbette o
mirac- Azîm ile Kab- Kavseyne çkacak, saadet-i ebe-
diye kapsn çalacak, hazine-i rahmetini açacak, imann
hakaik- gaybiyesini görecek, yine o olacaktr.
Sabian
: Bilmüflahede flu masnuatta gayet güzel tahsi-
nat, nihayet derecede süslü tezyinat vardr. Ve bilbedahe
flöyle tahsinat ve tezyinat, onlarn Sâniinde, gayet fliddet-
li bir irade-i tahsin ve kast- tezyin var oldu¤unu gösterir.
ahsen:
en güzel.
âlâ:
yüce.
âlem:
dünya, kâinat.
arzu-yu lâhiye:
Allahn istekleri,
arzular.
azamî:
en fazla, nihayet derece-
de.
bâkî:
ebedî, daimî.
beyan:
anlatma, açklama.
bilbedahe:
apaçk.
bilmüflahede:
görerek.
bizzarure:
kesinlikle, mecburen.
eblâ¤:
en düzgün bir söz.
ekmel:
mükemmel, en uygun;
tam.
elçi:
haberci, peygamber.
eflref:
en flerefli.
fânî:
ölümlü.
gayet:
son derece, çok.
hakaik:
do¤rular, gerçekler.
hakaik-i gaybiye:
gizli olan gay-
ba ait gerçekler.
hakikî:
gerçek.
hazine-i rahmet:
tükenmeyen
rahmet hazinesi.
hissiyat:
hisler, duygular.
ifa:
yerine getirme.
iman:
inanç, inanma.
irade-i tahsin:
güzel yapma, gü-
zellefltirme iste¤i.
Kab- Kavseyn:
Peygamberimizin
miraçta ulaflt¤ ve bütün yarat-
lanlar arkasna alp Cenab- Hak-
la müflerref oldu¤u makam.
Kab- Kavseyn:
yayn iki ucu ara-
sndaki mesafe gibi çok yakn.
kast- tezyin:
süsleme iste¤i.
kesret:
çokluk, bolluk.
kymet:
de¤er, baha.
marziyat:
Allahn rzasn kazan-
dracak hâl ve hareketler; raz
olunacak fleyler.
masnuat:
sanatla yaplmfl fleyler.
mevcudat:
var olan her fley,
kâinat.
meyve-i âlem:
âlemin mey-
vesi.
Mirac- azîm:
büyük Miraç.
mukabil:
karfl, karfllk.
müheyya:
hazrlanmfl.
müptelâ:
düflkün, ba¤l.
nihayet:
son.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan.
Rabbülâlemîn:
bütün âlem-
leri idare ve terbiye eden Al-
lah.
rehber:
yol gösteren, klavuz.
risalet:
peygamberlik görevi.
saadet-i ebedîye:
sonsuz
mutluluk.
sabian:
yedinci.
Sâni:
her fleyi sanatl olarak
yapan, yaratan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi, her fleyi sanat-
la yaratan Allah.
suret:
flekil, biçim.
tahsinat:
güzel bulmalar.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
ubudiyet-i külliye:
çok kap-
saml bir kulluk.
vahdet:
birlik.
vasta:
arac.
vazife:
görev.
vezaif:
vazifeler.
vüsat-i istidat:
kabiliyet va-
stas.
zat:
kendi, kifli, flahs; Hz. Mu-
hammed.
zîhayat:
hayat sahibi, canl.
zîfluur:
fluur sahibi, bilinçli.
942 | SÖZLER
O
TUZ
B
RNC
S
ÖZ