Sözler - page 958

umum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hâdisat-› semavi-
ye gibi, ya dava-i nübüvvete delil olmazd›, risalet-i Ahme-
diyeye (a.s.m.) hususiyeti kalmazd›, veyahut bedahet de-
recesinde öyle bir mu’cize olacakt› ki, akl› icbar edecek,
akl›n ihtiyar›n› elinden alacak, ister istemez nübüvveti
tasdik edecek; Ebu Cehil gibi kömür ruhlu, Ebu Bekir-i
S›dd›k gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kal›p, s›rr-›
teklif zayi olacakt›. ‹flte bu s›r içindir ki, hem anî, hem ge-
ce, hem vakt-i gaflet, hem ihtilâf-› metâli, sis ve bulut gi-
bi sair mevanii perde ederek, umum âleme gösterilmedi,
veyahut tarihlere geçirilmedi.
Dördüncü Nokta
fiu hâdise, gece vakti herkes gaflette iken, anî bir su-
rette vuku buldu¤undan, etraf-› âlemde elbette görülme-
yecek. Baz› efrada görünse de, gözüne inanmayacak.
‹nand›rsa da, elbette böyle mühim bir hâdise, haber-i va-
hit ile tarihlere bâkî bir sermaye olmayacak.
Baz› kitaplarda “Kamer iki parça olduktan sonra yere
inmifl” ilâvesi ise, ehl-i tahkik reddetmifller, “fiu mu'cize-i
bâhireyi k›ymetten düflürmek niyetiyle belki bir münaf›k
ilhak etmifl” demifller.
Hem meselâ, o vakit, cehalet sisiyle muhat ‹ngiltere,
‹spanya’da yeni gurup; Amerika’da gündüz; Çin’de, Ja-
ponya’da sabah oldu¤u gibi, baflka yerlerde baflka es-
bab-› mâniaya binaen elbette görülmeyecek. fiimdi bu
ak›ls›z muterize bak; diyor ki, “‹ngiltere, Çin, Japon,
âlem:
dünya, cihan.
bâkî:
yok olmayan, sürekli ve ka-
l›c› olan.
bedahet:
aç›kl›k, aflikâr.
binaen:
-den dolay›, -den ötürü.
cehalet:
bilmezlik, ilimden yok-
sun olma.
dava-i nübüvvet:
peygamberlik
davas›, iddias›.
delil:
rehber, do¤ru yolu göste-
ren, flahit,
Ebu Bekir-i S›dd›k:
bkz. fiah›s Bil-
gileri.
Ebu Cehil:
bkz. fiah›s Bilgileri.
efrat:
fertler, flah›slar, kifliler.
ehl-i tahkik:
hakikatleri delilleri
ile bilen âlimler.
esbap:
nedenler, sebepler.
etraf-› âlem:
dünya çevresi, dört
bir yan›.
gaflet:
gafillik, bofl bulunma, dik-
katsizlik.
haber-i vahit:
bir, tek haber.
hâdisat-› semaviye:
sonradan
olan, gökteki olaylar.
hâdise:
vak›a, olay, haber.
hususiyet:
hususîlik, ay›r›c› özel-
lik.
icbar:
zorlama, mecbur etme.
ihtilâf-› metâli:
ay›n do¤du¤u
yerlerin farkl› oluflu.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ilhak:
ilâve etme, katma.
kamer:
ay.
mânia:
meneden fley, engel.
mevani:
mâniler, engeller.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanlar›n âciz kald›¤› fley.
mu’cize-i bâhire:
parlak, apaç›k
mu’cize.
muhat:
bir fleyin içinde bulunan,
ada.
muteriz:
karfl› ç›kan, itirazc›
münaf›k:
nifak sokan, iki yüz-
lülük eden, ara bozucu.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik, Allah’›n elçili¤i,
risalet-i Ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin peygamberli-
¤i.
sair:
geçen; di¤er, baflka.
seviye:
düzey, de¤eri yüksek
olan.
suret:
flekil, biçim.
s›r:
önemli, gerçek.
s›rr-› teklif:
teklif s›rr›, imti-
han s›rr›.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul
etme, do¤rulama,
umum:
bütün, cümle, genel
olma.
vakit:
zaman.
vakt-i gaflet:
uyku vakti.
vuku:
meydana gelme, olufl.
zayi:
yitik, zarar.
958 | SÖZLER
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,948,949,950,951,952,953,954,955,956,957 959,960,961,962,963,964,965,966,967,968,...1482
Powered by FlippingBook