Sözler - page 959

Amerika gibi akvam›n tarihleri bundan bahsetmiyor. Öy-
le ise vuku bulmam›fl.” Bin nefrin onun gibi Avrupa kâ-
selislerin bafl›na!
Beßinci Nokta
‹nflikak-› kamer kendi kendine, baz› esbaba binaen vu-
ku bulmufl, tesadüfî, tabiî bir hâdise de¤il ki, adî ve tabiî
kanunlar›na tatbik edilsin. Belki flems ve kamerin Hâl›k-›
Hakîm’i, Resulünün risaletini tasdik ve davas›n› tenvir
için, harikulâde olarak o hâdiseyi ika etmifltir. S›rr-› irflat
ve s›rr-› teklif ve hikmet-i risaletin iktizas›yla, hikmet-i ru-
bubiyetin istedi¤i insanlara ilzam-› hüccet için gösteril-
mifltir. O s›rr-› hikmetin iktiza etmedikleri, istemedikleri
ve dava-i nübüvveti henüz iflitmedikleri aktâr-› zeminde-
ki insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihtilâf-›
metâli haysiyetiyle, baz› memleketin kameri daha ç›kma-
mas› ve baz›lar›n›n güneflleri ç›kmas› ve bir k›sm›n›n sa-
bah› olmas› ve bir k›sm›n›n günefli yeni gurup etmesi gi-
bi o hâdiseyi görmeye mâni pek çok esbaba binaen,
gösterilmemifl. E¤er, umum onlara dahi gösterilse idi, o
hâlde ya iflaret-i Ahmediyenin (a.s.m.) neticesi ve mu’ci-
ze-i nübüvvet olarak gösterilecekti; o vakit, risaleti beda-
het derecesine ç›kacakt›, herkes tasdike mecbur olurdu.
Akl›n ihtiyar› kalmazd›. ‹man ise akl›n ihtiyar›ylad›r. S›rr-›
teklif zayi olurdu. E¤er s›rf bir hâdise-i semaviye olarak
gösterilse idi, risalet-i Ahmediye (a.s.m.) ile münasebeti
kesilirdi ve onunla hususiyeti kalmazd›.
SÖZLER | 959
O
TUZ
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
hususiyet:
hususîlik, ay›r›c› özel-
lik.
ihtilâf-› metâli:
ay›n do¤du¤u
yerlerin farkl› olmas›.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
ika etmek:
oldurmak, yapt›rmak.
iktiza:
lâz›m gelme, gerekme.
ilzam-› hüccet:
muhatab› delil-
lerle susturmak.
inflikak-› kamer:
ay›n ikiye bö-
lünmesi, ay›n yar›lmas›.
iflaret-i Ahmediye:
Peygamberi-
mizin iflareti.
kamer:
ay.
kâselis:
dalkavuk, çanak yalay›c›-
lar›.
mâni:
men eden, engel.
mu’cize-i nübüvvet:
peygam-
berlik mu’cizesi.
münasebet:
ilgi, alâka, ba¤.
nefrin:
beddua, lânet okuma,
nefretler.
resul:
kendisine kitap indirilmifl
peygamber.
risalet:
resullük, peygamberlik.
risalet-i Ahmediye:
Efendimizin
peygamberli¤i.
s›rr-› hikmet:
hikmet s›rr›, kâ-
inattaki ve yarat›l›fltaki gayenin
s›rr›.
s›rr-› irflat:
irflat s›rr›, e¤itim s›rr›.
s›rr-› teklif:
teklif s›rr›, imtihan
s›rr›.
flems:
günefl.
tabiî:
kendili¤inden, normal.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme.
tatbik:
uygulama.
tenvir:
nurland›rma, ayd›nlatma.
umum:
bütün, herkes, genel ol-
ma,
vakit:
zaman, an.
vuku:
bir hâdisenin ç›k›fl flekli;
gelme, olufl.
zayi:
elden ç›kan, zarar.
zemin:
yeryüzü.
adî:
s›radan, âdet olan.
aktâr-› zemin:
yeryüzünün
her taraf›.
akvam:
milletler, kavimler.
bedahet:
aç›kl›k, aflikâr.
binaen:
-den dolay›, -den
ötürü.
dava-i nübüvvet:
nebîlik,
peygamberlik davas›.
esbap:
nedenler, sebepler.
hâdise:
vak›a, olay, haber.
hâdise-i semaviye:
semavî
olay, gökyüzü olay›.
Hâl›k-› Hakîm:
yaratt›klar›n-
da hikmetli oldu¤unu göste-
ren yarat›c›, Allah.
haysiyetiyle:
yönüyle, say›l-
mak üzere.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›-
l›fltaki ‹lâhî gaye.
hikmet-i rububiyet:
rububi-
yetin hikmeti, ‹lâhî terbiye,
kâinattaki ve yarat›l›fltaki ‹lâ-
hî gaye.
1...,949,950,951,952,953,954,955,956,957,958 960,961,962,963,964,965,966,967,968,969,...1482
Powered by FlippingBook