O iki adam, bu hâli görüyorlar. Sonra bakyorlar ki,
uzakta binler müzeyyen saraylar, âlî kasrlar görünüyor.
O saraylarn ortalarnda genifl tezgâhlar ve vüsatli mey-
danlar vardr. O iki adam, uzaklk sebebiyle veyahut göz
zayfl¤ ile veya o sarayn sekenelerinin gizlenmesi sebe-
biyle; o sarayn sekeneleri, o iki adama görünmüyorlar.
Hem, flu periflan hanedeki flerait-i hayatiye, o saraylarda
bulunmuyor.
O vahflî, bedevî, hiç flehir görmemifl adam, bu esbaba
binaen görünmediklerinden ve buradaki flerait-i hayat
orada bulunmad¤ndan der: O saraylar, sekenelerden
hâlîdir, bofltur; zîruh, içinde yoktur der, vahfletin en ah-
makça bir hezeyann yapar.
kinci adam der ki: Ey bedbaht, flu hakir, küçük ha-
neyi görüyorsun ki, zîruh ile, amelelerle doldurulmufl; ve
biri var ki, bunlar her vakit tazelendiriyor, istihdam edi-
yor. Bak, bu hane etrafnda bofl bir yer yoktur, zîhayat
ve zîruh ile doldurulmufltur. Acaba hiç mümkün müdür
ki, flu uzakta bize görünen flu muntazam flehrin, flu hik-
metli tezyinatn, flu sanatl saraylarn onlara münasip âlî
sekeneleri bulunmasn? Elbette, o saraylar, umumen do-
ludur ve onlarda yaflayanlara göre baflka flerait-i hayati-
yeleri var. Evet, ot yerine belki börek yerler, balk yerine
baklava yiyebilirler. Uzaklk sebebiyle veyahut gözünün
kabiliyetsizli¤i veya onlarn gizlenmekli¤i ile sana görün-
memeleri, onlarn olmamalarna hiçbir vakit delil ola-
maz. Adem-i rüyet, adem-i vücuda delâlet etmez. Gö-
rünmemek, olmamaya hüccet olamaz.
SÖZLER | 825
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
kabiliyet:
anlayfl, yetenek.
kasr:
köflk, saray.
muntazam:
düzenli.
münasip:
uygun.
müzeyyen:
süslenmifl, bezenmifl.
periflan:
da¤nk, karflk.
sekene:
sakin olan, oturan, yerli.
sakin olanlar, bir yerde yaflayan-
lar.
flerait-i hayat:
hayat flartlar.
flerait-i hayatiye:
hayat flartlar.
tezgâh:
dokuma aleti.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
umumen:
bütün, genel.
vüsat:
genifllik.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîruh:
ruh sahibi.
adem-i rüyet:
görme yoklu-
¤u, görememe.
adem-i vücut:
var olmamak,
bulunmamak.
âlî:
yüce, ulu.
bedbaht:
talihsiz, mutsuz.
bedevî:
göçebe, çölde yafla-
yan.
binaen:
-den dolay.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
flahit, belge.
esbap:
nedenler, sebepler.
hakir:
hor ve de¤ersiz.
hane:
ev, mesken.
hezeyan:
saçma sapan ko-
nuflma.
hikmet:
kâinattaki ve yarat-
lfltaki lâhî gaye.
hüccet:
delil, kant.
istihdam:
çalfltrma.