mahlûklarla doldurulmas; ara sra boflaltp yeniden yeni
zîfluurlarla flenlendirilmesi iflaret eder, belki tasrih eder
ki, flu muhteflem burçlar sahibi olan müzeyyen kasrlar
misali olan semavat dahi, nur-u vücudun nuru olan zîha-
yat ve zîhayatn ziyas olan zîfluur ve zevilidrak mahlûk-
larla elbette doludur. O mahlûklar dahi, ins ve cin gibi,
flu saray- âlemin seyircileri ve flu kâinat kitabnn müta-
lâaclar ve flu saltanat- rububiyetin dellâllardrlar. Küllî
ve umumî ubudiyetleri ile kâinatn büyük ve küllî mevcu-
datn tesbihatlarn temsil ediyorlar.
Evet, flu kâinatn keyfiyat, onlarn vücutlarn gösteri-
yor. Çünkü kâinat haddühesaba gelmeyen dakik sanatl
tezyinat ve o manidar mehasin ile ve hikmettar nukufl ile
süslendirip tezyin etmesi; bilbedahe ona göre mütefekkir
istihsan edicilerin ve mütehayyir takdir edicilerin enzar-
n ister; vücutlarn talep eder. Evet, nasl ki hüsün elbet-
te bir âflk ister, taam ise aç olana verilir; öyle ise, flu ni-
hayetsiz hüsnüsanat içinde gda-i ervah ve kut-u kulûp,
elbette melâike ve ruhanîlere bakar, gösterir.
Madem bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz bir vazife-i
tefekkür ve ubudiyet ister; hâlbuki, ins ve cin flu nihayet-
siz vazifeye, flu hikmetli nezarete, flu vüsatli ubudiyete
karfl milyondan ancak birisini yapabilir; demek, bu niha-
yetsiz ve çok mütenevvi olan flu vezaif ve ibadete, niha-
yetsiz melâike envalar, ruhaniyat ecnaslar lâzmdr ki,
flu mescid-i kebir-i âlemi saflaryla doldurup flenlendirsin.
SÖZLER | 819
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
küllî:
her fleyi içine alacak flekilde
kapsaml.
lâzm:
gerekli.
mahlûk:
yaratk; canllar.
manidar:
ince manal.
mehasin:
güzellikler.
melâike:
melekler.
mescid-i kebir-i âlem:
büyük kâ-
inat mescidi.
mevcudat:
varlklar.
muhteflem:
ihtiflaml, görkemli.
mütalâa:
dikkatlice okuyan, de-
rinlemesine düflününen.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünür.
mütehayyir:
hayrete düflmüfl,
hayran kalmfl.
mütenevvi:
çeflitli, farkl.
müzeyyen:
süslü, donanmfl.
nezaret:
gözetim.
nihayetsiz:
sonsuz, ebedî.
nukufl:
nakfllar, resimler.
nur:
aydnlk, flk.
nur-u vücut:
varlk nuru, fl¤.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
lklar.
ruhaniyat:
gözle görülmeyen ruh
âleminin varlklar.
saltanat- Rububiyet:
Allahn
kâinat terbiye ve idare edicilik s-
fatnn egemenli¤i.
saray- âlem:
âlem saray, dünya
saray.
semavat:
semalar, gökler.
taam:
yemek, afl.
takdir:
takdir etme, be¤enme.
talep:
isteme, dileme.
tasrih:
açkça ifade etme.
temsil etme:
adna hareket et-
me.
tesbihat:
Cenab- Hakkn bütün
noksan sfatlardan tenzih etme.
tezyin:
süsleme, donatma.
tezyinat:
süslemeler, bezemeler;
süsler.
ubudiyet:
kulluk.
umumî:
genel.
vazife:
ödev, görev.
vazife-i tefekkür:
tefekkür göre-
vi.
vezaif:
vazifeler, ifller.
vücut:
var olma, varlk.
vüsat:
genifllik.
zevilidrak:
anlayfl ve kavrayfl
olanlar.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlayfl sahibi.
ziya:
flk.
âflk:
âflk olan.
bilbedahe:
apaçk bir flekilde.
burç:
on iki takm yldzn her
biri.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratk.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
ecnas:
cinsler, türler.
enva:
çeflitler, türler.
enzar:
bakfllar, görüfller.
gda-i ervah:
ruhlarn gdas.
haddühesaba gelmeyen:
he-
saplanmayan, snrlanmayan.
hikmet:
yaratlflta ve kâinat-
taki lâhî gaye.
hikmettar:
her fleyin belirli
gayelere yönelik olmas.
hüsnüsanat:
sanat ve güzel-
lik.
hüsün:
güzellik.
ins:
insan, âdemo¤lu.
istihsan:
güzel bulma, takdir
etme.
kâinat:
bütün âlemler, varlk-
lar; bütün varlklar, dünya.
kasr:
saray, köflk.
keyfiyat:
durumlar, nitelikler.
kut-u kulûp:
kalplerin az¤
ve gdas.