Sözler - page 819

mahlûklarla doldurulmas›; ara s›ra boflalt›p yeniden yeni
zîfluurlarla flenlendirilmesi iflaret eder, belki tasrih eder
ki, flu muhteflem burçlar sahibi olan müzeyyen kas›rlar
misali olan semavat dahi, nur-u vücudun nuru olan zîha-
yat ve zîhayat›n ziyas› olan zîfluur ve zevilidrak mahlûk-
larla elbette doludur. O mahlûklar dahi, ins ve cin gibi,
flu saray-› âlemin seyircileri ve flu kâinat kitab›n›n müta-
lâac›lar› ve flu saltanat-› rububiyetin dellâllar›d›rlar. Küllî
ve umumî ubudiyetleri ile kâinat›n büyük ve küllî mevcu-
dat›n tesbihatlar›n› temsil ediyorlar.
Evet, flu kâinat›n keyfiyat›, onlar›n vücutlar›n› gösteri-
yor. Çünkü kâinat› haddühesaba gelmeyen dakik sanatl›
tezyinat ve o manidar mehasin ile ve hikmettar nukufl ile
süslendirip tezyin etmesi; bilbedahe ona göre mütefekkir
istihsan edicilerin ve mütehayyir takdir edicilerin enzar›-
n› ister; vücutlar›n› talep eder. Evet, nas›l ki hüsün elbet-
te bir âfl›k ister, taam ise aç olana verilir; öyle ise, flu ni-
hayetsiz hüsnüsanat içinde g›da-i ervah ve kut-u kulûp,
elbette melâike ve ruhanîlere bakar, gösterir.
Madem bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz bir vazife-i
tefekkür ve ubudiyet ister; hâlbuki, ins ve cin flu nihayet-
siz vazifeye, flu hikmetli nezarete, flu vüs’atli ubudiyete
karfl› milyondan ancak birisini yapabilir; demek, bu niha-
yetsiz ve çok mütenevvi olan flu vezaif ve ibadete, niha-
yetsiz melâike envalar›, ruhaniyat ecnaslar› lâz›md›r ki,
flu mescid-i kebir-i âlemi saflar›yla doldurup flenlendirsin.
SÖZLER | 819
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
küllî:
her fleyi içine alacak flekilde
kapsaml›.
lâz›m:
gerekli.
mahlûk:
yarat›k; canl›lar.
manidar:
ince manal›.
mehasin:
güzellikler.
melâike:
melekler.
mescid-i kebir-i âlem:
büyük kâ-
inat mescidi.
mevcudat:
varl›klar.
muhteflem:
ihtiflaml›, görkemli.
mütalâa:
dikkatlice okuyan, de-
rinlemesine düflününen.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünür.
mütehayyir:
hayrete düflmüfl,
hayran kalm›fl.
mütenevvi:
çeflitli, farkl›.
müzeyyen:
süslü, donanm›fl.
nezaret:
gözetim.
nihayetsiz:
sonsuz, ebedî.
nukufl:
nak›fllar, resimler.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
nur-u vücut:
varl›k nuru, ›fl›¤›.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
l›klar.
ruhaniyat:
gözle görülmeyen ruh
âleminin varl›klar›.
saltanat-› Rububiyet:
Allah’›n
kâinat› terbiye ve idare edicilik s›-
fat›n›n egemenli¤i.
saray-› âlem:
âlem saray›, dünya
saray›.
semavat:
semalar, gökler.
taam:
yemek, afl.
takdir:
takdir etme, be¤enme.
talep:
isteme, dileme.
tasrih:
aç›kça ifade etme.
temsil etme:
ad›na hareket et-
me.
tesbihat:
Cenab-› Hakk›n bütün
noksan s›fatlardan tenzih etme.
tezyin:
süsleme, donatma.
tezyinat:
süslemeler, bezemeler;
süsler.
ubudiyet:
kulluk.
umumî:
genel.
vazife:
ödev, görev.
vazife-i tefekkür:
tefekkür göre-
vi.
vezaif:
vazifeler, ifller.
vücut:
var olma, varl›k.
vüs’at:
genifllik.
zevilidrak:
anlay›fl ve kavray›fl›
olanlar.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlay›fl sahibi.
ziya:
›fl›k.
âfl›k:
âfl›k olan.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
burç:
on iki tak›m y›ld›z›n her
biri.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yarat›k.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
ecnas:
cinsler, türler.
enva:
çeflitler, türler.
enzar:
bak›fllar, görüfller.
g›da-i ervah:
ruhlar›n g›das›.
haddühesaba gelmeyen:
he-
saplanmayan, s›n›rlanmayan.
hikmet:
yarat›l›flta ve kâinat-
taki ‹lâhî gaye.
hikmettar:
her fleyin belirli
gayelere yönelik olmas›.
hüsnüsanat:
sanat ve güzel-
lik.
hüsün:
güzellik.
ins:
insan, âdemo¤lu.
istihsan:
güzel bulma, takdir
etme.
kâinat:
bütün âlemler, varl›k-
lar; bütün varl›klar, dünya.
kas›r:
saray, köflk.
keyfiyat:
durumlar, nitelikler.
kut-u kulûp:
kalplerin az›¤›
ve g›das›.
1...,809,810,811,812,813,814,815,816,817,818 820,821,822,823,824,825,826,827,828,829,...1482
Powered by FlippingBook