Sözler - page 822

fiimdi, bak küçücük bir cisme, meselâ bal ar›s›na. Ha-
yat, ona girdi¤i anda, bütün kâinatla öyle münasebet te-
sis eder ki, bütün kâinatla, hususan zeminin çiçekleriyle
ve nebatatlar› ile öyle bir ticaret akdeder ki, diyebilir: “fiu
arz benim bahçemdir, ticarethanemdir.” ‹flte, zîhayattaki
meflhur havâss-› zahire ve bât›na duygular›ndan baflka,
gayrimefl’ur saika ve flaika hisleriyle beraber, o ar›, dün-
yan›n ekser enva›yla ihtisas ve ünsiyet ve mübadele ve
tasarrufa sahip olur.
‹flte, en küçük zîhayatta hayat böyle tesirini gösterse,
elbette hayat, tabaka-i insaniye olan en yüksek mertebe-
ye ç›kt›kça öyle bir inbisat ve inkiflaf ve tenevvür eder ki;
hayat›n ziyas› olan fluur ile, ak›l ile, bir insan kendi hane-
sindeki odalarda gezdi¤i gibi, o zîhayat kendi akl› ile ava-
lim-i ulviyede ve ruhiyede ve cismaniyede gezer. Yani, o
zîfluur ve zîhayat, manen o âlemlere misafir gitti¤i gibi;
o âlemler dahi, o zîfluurun mir’at-› ruhuna misafir olup,
irtisam ve temessül ile geliyorlar.
Hayat, Zat-› Zülcelâl’in en parlak bir bürhan-› vahdeti
ve en büyük bir maden-i nimeti ve en lâtif bir tecelli-i
merhameti ve en hafî ve bilinmez bir nakfl-› nezih-i sana-
t›d›r. Evet, hafî ve dakiktir. Çünkü, enva-› hayat›n en ed-
nas› olan hayat-› nebat ve o hayat-› nebat›n en birinci de-
recesi olan çekirdekteki ukde-i hayatiyenin tenebbühü,
yani uyan›p aç›larak neflvünema bulmas›, o derece zahir
ve kesrette ve mebzuliyette, ülfet içinde, zaman-› Âdem’-
den beri hikmet-i befleriyenin nazar›nda gizli kalm›flt›r;
hakikati, hakikî olarak beflerin akl› ile keflfedilmemifl.
akit:
anlaflma, sözleflme.
âlem:
gökyüzünde görülen veya
görülmeyen gezegenler.
arz:
yeryüzü, dünya.
avalim-i ulviye:
yüce âlemler.
befler:
insan, insanl›k.
bürhan-› vahdet:
Allah’›n birli¤ini
gösteren deliller.
cismaniye:
cismanî, maddî âlem-
ler.
dakik:
ince, derin.
edna:
en afla¤›.
ekser:
daha çok.
enva:
çeflitler, türler.
enva-i hayat:
hayat›n çeflitleri,
türleri.
gayrimefl’ur:
fluur harici, bilinçsiz,
hissedilmeyen.
hafî:
gizli.
hakikat:
gerçek, bir fleyin asl›
esas›.
hakikî:
en do¤ru, hakk›yla, ger-
çek.
hane:
ev, mesken.
havass-› zahire ve bât›na:
iç ve
d›fl duyu organlar›.
hayat:
canl›l›k, dirilik.
hayat-› nebat:
bitkilerin hayat›.
hikmet-i befleriye:
insanlar›n an-
lay›fl›, ortaya koyduklar› ilmî tes-
pitler.
his:
duygu.
hususan:
özellikle, hususî olarak.
ihtisas:
uzmanl›k.
inbisat:
aç›lma, geniflleyip yay›l-
ma.
inkiflaf:
aç›lma.
irtisam:
emredilen fleye uyma,
emri yerine getirme.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar;
bütün varl›klar, dünya.
kesret:
çokluk.
keflfetmek:
a盤a ç›karma.
lâtif:
hofl, güzel.
maden-i nimet:
nimetin kayna¤›,
özü.
manen:
manevî olarak, manaca.
mebzuliyet:
bolluk, çokluk.
mertebe:
derece, basamak.
meflhur:
tan›nm›fl, ünlü.
mir’at-› ruh:
ruh aynas›.
mübadele:
de¤ifl tokufl.
münasebet:
ilgi, alâka, yak›nl›k.
nakfl-› nezih-i sanat:
sanatl› te-
miz nak›fl.
nazar:
bak›fl, düflünme.
nebatat:
bitkiler.
neflvünema:
büyüyüp geliflme.
ruhaniye:
ruha ait, ruhla ilgili.
saika:
götüren, sürükleyen.
flaika:
flevkli, hevesli; flevk eden.
fluur:
bilinç, fark›na varma, kavra-
ma gücü, anlay›fl.
tabaka-i insaniye:
insan top-
luluklar›.
tasarruf:
kullanma ve faali-
yet.
tecelli-i merhamet:
Cenab-›
Hakk›n merhametinin her bir
fleyde görünmesi.
temessül:
belirme, görünme.
tenebbüh:
uyanma, yefler-
me.
tenevvür:
nurlanma, ayd›n-
lanma.
tesir:
etki.
tesis:
kurma, temel atma.
ukde-i hayatiye:
hayat dü-
¤ümü.
ülfet:
al›flma.
ünsiyet:
dostluk, cana yak›n-
l›k.
zahir:
görünen, aç›k.
zaman-› Âdem:
ilk insan, ilk
peygamber Hazret-i Âdem’in
zaman›.
Zat-› Zülcelâl:
Celâl ve büyük-
lük sahibi Zat, Allah.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlay›fl sahibi.
ziya:
›fl›k.
822 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,812,813,814,815,816,817,818,819,820,821 823,824,825,826,827,828,829,830,831,832,...1482
Powered by FlippingBook