Sözler - page 829

kabul etmiyorsun? Madem ki, Birinci Esasta ispat edildi-
¤i gibi, hayat mevcudat›n keflflaf›d›r, belki neticesidir,
zübdesidir; bütün ehl-i ak›l, mana-i melâikenin kabulün-
de manen müttefiktirler; ve flu zeminimiz, bu kadar zîha-
yat ve zîruhlarla flenlendirilmifltir; flu hâlde, hiç mümkün
olur mu ki, flu feza-i vesîa sekenelerden, flu semavat-› lâ-
tife mutavattinînden hâlî kals›n?
Hiç hat›r›na gelmesin ki, flu hilkatte cari olan namus-
lar, kanunlar, kâinat›n hayattar olmas›na kâfi gelir. Çün-
kü, o cereyan eden namuslar, flu hükmeden kanunlar, iti-
barî emirlerdir, vehmî düsturlard›r; ademî say›l›r. Onlar›
temsil edecek, onlar› gösterecek, onlar›n dizginlerini el-
lerinde tutacak melâike denilen ibadullah olmazsa, o na-
muslara, o kanunlara bir vücut taayyün edemez, bir hü-
viyet teflahhus edemez, bir hakikat-i hariciye olamaz.
Hâlbuki, “Hayat, bir hakikat-i hariciyedir; vehmî bir
emir, hakikat-i hariciyeyi yüklenemez.”
Elhâs›l
: Madem ehl-i hikmetle ehl-i din ve ashab-› ak›l
ve nakil manen ittifak etmifller ki, mevcudat flu âlem-i
flahadete münhas›r de¤ildir; hem, madem zahir olan
âlem-i flahadet camit ve teflekkül-ü ervaha nâmuvaf›k ol-
du¤u hâlde, bu kadar zîruhlarla tezyin edilmifl; elbette,
vücut ona münhas›r de¤ildir. Belki, daha çok tabakat-›
vücut vard›r ki, âlem-i flahadet onlara nispeten münak-
kafl bir perdedir.
Hem madem, denizin bal›¤a nispeti gibi, ervaha mu-
vaf›k olan âlem-i gayp ve âlem-i mana, ervahlar ile dolu
SÖZLER | 829
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hat›r›na gelmek:
akl›na, hayaline
gelmek.
hayat:
canl›l›k, dirilik.
hayattar:
canl›, yaflayan.
hilkat:
yarat›l›fl.
hükmeden kanunlar:
geçerli
olan hükümler, yasalar.
hüviyet:
mahiyet, kimlik.
ibadullah:
Allah’›n kullar›.
ispat:
kan›tlama.
itibarî emir:
gerçekte vücudu ol-
may›p, fakat var say›lan ifl, olgu,
kanun, esas.
ittifak:
birleflme, birlik.
kâfi:
yeterli.
kâinat:
bütün âlemler, tüm var-
l›klar.
keflflaf:
keflfeden.
mana-i melâike:
meleklerin ma-
nas›, iç yüzü.
manen:
manaca, anlamca, mane-
vî yönden.
melâike:
melekler.
mevcudat:
tüm varl›klar; varl›k-
lar.
mutavattinîn:
vatan edinenler,
yurt edinenler.
muvaf›k:
uygun.
münakkafl:
nak›fll›.
münhas›r:
mahsus, s›n›rl›.
müttefik:
birleflmifl.
namus:
kanun, kural.
nâmuvaf›k:
uygun olmayan.
netice:
sonuç.
nispet:
iliflki, alâka, ba¤.
nispeten:
k›yasla, oranla, göre.
sekene:
sakin olan, oturan, yerli.
semavat-› lâtife:
ince güzel gök
âlemi.
taayyün:
belirlenme.
tabakat-› vücut:
vücut, varl›k ta-
bakalar›.
temsil etmek:
ad›na hareket et-
mek.
teflahhus:
flah›slanma, ay›rt edil-
me, belirlenme.
teflekkül-ü ervah:
ruhlar›n flekil-
lenmesi, oluflumu.
tezyin:
süsleme, donatma.
vehmî:
asl›nda var olmad›¤› hâl-
de varm›fl gibi kabul edilen.
vücut:
var olma, varl›k.
zahir:
görünen.
zemin:
yer, yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîruh:
ruh sahibi, canl›.
zübde:
bir fleyin özü, seçkin k›s-
m›.
ademî:
yoklu¤a ait, yok olan.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, gö-
rünmeyen derunî âlem.
âlem-i mana:
manevî olarak
bilinen âlem.
âlem-i flahadet:
gözle gördü-
¤ümüz âlem, kâinat.
ashab-› ak›l ve nakil:
ak›l ve
nakil (kitap, sünnet ve di¤er
nakiller) sahibi kimseler.
camit:
ruhsuz, cans›z.
cari:
geçerli, yürürlükte olan.
cereyan:
bir yöne do¤ru ak-
ma, ak›fl.
dizgin:
yönetim, idare.
düstur:
kural, prensip, esas.
ehl-i ak›l:
ak›l sahibi kimse-
ler.
ehl-i din:
dinine ba¤l›, dindar
olanlar.
ehl-i hikmet:
bilim adamlar›,
felsefeciler.
elhâs›l:
sonuç olarak, özetle.
ervah:
ruhlar, canlar.
esas:
as›l, temel.
feza-i vesîa:
genifl gökyüzü.
hakikat-i haricîye:
d›fl dün-
yada, gözle görülebilen ger-
çek.
hâli:
bofl.
1...,819,820,821,822,823,824,825,826,827,828 830,831,832,833,834,835,836,837,838,839,...1482
Powered by FlippingBook