hilâfna olarak, hazz- nefisten ve cüzî ücretlerden tecer-
rüt ederek yalnz Sâni-i Zülcelâlin nazar ile, emri ile, te-
veccühü ile, hesab ile, nam ile ve kurbiyetiyle ihtisas ile
ve intisap ile hâsl ettikleri lezzet ve kemal ve zevk ve sa-
adeti kâfi görüp, halisen, muhlisen çalflyorlar.
Cinslerine göre kâinattaki mevcudatn envana göre
vazife-i ibadetleri tenevvü ediyor. Bir hükûmetin muhte-
lif dairelerde, muhtelif vazifedarlar gibi, saltanat- rubu-
biyet dairelerinde vezaif-i ubudiyeti ve tesbihat öyle te-
nevvü ediyor. Meselâ, Hazret-i Mikâil, yeryüzü tarlasnda
ekilen masnuat- lâhiyeye, Cenab- Hakkn havliyle, kuv-
vetiyle, hesabyla, emriyle, bir nazr- umumî hükmünde-
dir, tabir caizse umum çiftçimisal melâikelerin reisidir.
Hem Fâtr- Zülcelâlin izniyle, emriyle, kuvvetiyle, hik-
metiyle, umum hayvanatn manevî çobanlarnn reisi,
büyük bir melek-i müekkeli vardr.
flte, madem flu mevcudat- hariciyenin her birisinin
üstünde birer melek-i müekkel var olmak lâzm gelir; tâ
ki o cismin gösterdi¤i vezaif-i ubudiyet ve hidemat- tes-
bihiyesini âlem-i melekûtta temsil etsin, dergâh- ulûhiye-
te bilerek takdim etsin. Elbette, Muhbir-i Sadkn rivayet
etti¤i melâikeler hakkndaki suretler, gayet münasiptir ve
makuldür. Meselâ, ferman etmifl ki, Baz melâikeler bu-
lunur, krk bafl veya krk bin bafl var. Her baflta krk bin
a¤z var, her bir a¤zda krk bin dil ile krk bin tesbihat ya-
par. fiu hakikat-i hadisiyenin bir manas var, bir de su-
reti var.
âlem-i melekût:
lâhî hükümran-
l¤n tam olarak tecelli etti¤i, gö-
rünmeyen mana âlemi.
caiz:
saknca olmayan.
Cenab- Hak:
Allah.
cüzî:
az, küçük.
dergâh- Ulûhiyet:
Allahn huzu-
ru.
enva:
çeflitler, türler.
Fâtr- Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan fleyle-
ri yaratan Allah .
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece.
hakikat-i hadisiye:
hadisin ger-
çek anlam.
halisen:
samimî olarak, hilesizce.
hâsl etmek:
elde etmek.
havl:
güç, kuvvet.
Hazret-i Mikâil:
dört büyük me-
lekten biri.
hazz- nefis:
nefsin ald¤ lezzet.
hidemat- tesbihiye:
Allah tes-
bih ve zikirli ilgili hizmetler.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep, lâhî gaye.
hilâf:
aykr, zt.
hüküm:
karar verme.
ihtisas:
kendine özel klma.
intisap:
ba¤lanma, bir kimseye
mensup olma, ba¤llk.
kâfi:
yeter, yetecek.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kemal:
olgun, mükemmel.
kurbiyet:
yaknlk.
lâzm:
gerekli.
makul:
kabul edilir flekilde olma-
s.
mana:
anlam.
manevî:
maddî olmayan.
masnuat- lâhiye:
Allah tarafn-
dan sanatla yaratlanlar.
melâike:
melekler:
melek-i müekkel:
belirli bir göre-
vi olan melek.
mevcudat:
yaratlmfl fleylerin ta-
mam, kâinat.
mevcudat- hariciye:
maddî ve
cismanî varlklar.
Muhbir-i Sadk:
do¤ru sözlü, ha-
ber verici Peygamber Efendimiz.
muhlisen:
samimî bir flekilde, iç-
tenlikle.
muhtelif:
çeflit çeflit, farkl.
münasip:
uygun.
nazar:
bakma, bakfl.
nazr- umumî:
genel gözetici.
reis:
bafl, lider.
rivayet:
nakletme.
saadet:
mutluluk.
saltanat- rububiyet:
Allahn
kâinat terbiye ve idare edici-
lik sfatnn saltanat.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi, her fleyi sanat-
la yaratan Allah.
suret:
biçim, flekil.
tabir:
ifade, söz.
tecerrüt:
syrlma, uzaklafl-
ma, soyutlanma.
temsil:
adna hareket etme.
tenevvü:
çeflitlenme, çeflitli-
lik.
tesbihat:
Cenab- Hakkn tes-
bih edilmesi, zikredilmesi.
teveccüh:
yönelme, yönelifl.
umum:
genel, bütün.
vazifedar:
vazifeli.
vazife-i ibadet:
kulluk vazife-
si.
vezaif-i ubudiyet:
kulluk gö-
revleri.
834 | SÖZLER
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ