Sözler - page 834

hilâf›na olarak, hazz-› nefisten ve cüz’î ücretlerden tecer-
rüt ederek yaln›z Sâni-i Zülcelâl’in nazar› ile, emri ile, te-
veccühü ile, hesab› ile, nam› ile ve kurbiyetiyle ihtisas ile
ve intisap ile hâs›l ettikleri lezzet ve kemal ve zevk ve sa-
adeti kâfi görüp, halisen, muhlisen çal›fl›yorlar.
Cinslerine göre kâinattaki mevcudat›n enva›na göre
vazife-i ibadetleri tenevvü ediyor. Bir hükûmetin muhte-
lif dairelerde, muhtelif vazifedarlar› gibi, saltanat-› rubu-
biyet dairelerinde vezaif-i ubudiyeti ve tesbihat› öyle te-
nevvü ediyor. Meselâ, Hazret-i Mikâil, yeryüzü tarlas›nda
ekilen masnuat-› ‹lâhiyeye, Cenab-› Hakk›n havliyle, kuv-
vetiyle, hesab›yla, emriyle, bir naz›r-› umumî hükmünde-
dir, tabir caizse umum çiftçimisal melâikelerin reisidir.
Hem Fât›r-› Zülcelâl’in izniyle, emriyle, kuvvetiyle, hik-
metiyle, umum hayvanat›n manevî çobanlar›n›n reisi,
büyük bir melek-i müekkeli vard›r.
‹flte, madem flu mevcudat-› hariciyenin her birisinin
üstünde birer melek-i müekkel var olmak lâz›m gelir; tâ
ki o cismin gösterdi¤i vezaif-i ubudiyet ve hidemat-› tes-
bihiyesini âlem-i melekûtta temsil etsin, dergâh-› ulûhiye-
te bilerek takdim etsin. Elbette, Muhbir-i Sad›k›n rivayet
etti¤i melâikeler hakk›ndaki suretler, gayet münasiptir ve
makuldür. Meselâ, ferman etmifl ki, “Baz› melâikeler bu-
lunur, k›rk bafl› veya k›rk bin bafl› var. Her baflta k›rk bin
a¤z› var, her bir a¤›zda k›rk bin dil ile k›rk bin tesbihat ya-
par.” fiu hakikat-i hadisiyenin bir manas› var, bir de su-
reti var.
âlem-i melekût:
‹lâhî hükümran-
l›¤›n tam olarak tecelli etti¤i, gö-
rünmeyen mana âlemi.
caiz:
sak›nca olmayan.
Cenab-› Hak:
Allah.
cüz’î:
az, küçük.
dergâh-› Ulûhiyet:
Allah’›n huzu-
ru.
enva:
çeflitler, türler.
Fât›r-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan fleyle-
ri yaratan Allah .
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece.
hakikat-i hadisiye:
hadisin ger-
çek anlam›.
halisen:
samimî olarak, hilesizce.
hâs›l etmek:
elde etmek.
havl:
güç, kuvvet.
Hazret-i Mikâil:
dört büyük me-
lekten biri.
hazz-› nefis:
nefsin ald›¤› lezzet.
hidemat-› tesbihiye:
Allah’› tes-
bih ve zikirli ilgili hizmetler.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep, ‹lâhî gaye.
hilâf:
ayk›r›, z›t.
hüküm:
karar verme.
ihtisas:
kendine özel k›lma.
intisap:
ba¤lanma, bir kimseye
mensup olma, ba¤l›l›k.
kâfi:
yeter, yetecek.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kemal:
olgun, mükemmel.
kurbiyet:
yak›nl›k.
lâz›m:
gerekli.
makul:
kabul edilir flekilde olma-
s›.
mana:
anlam.
manevî:
maddî olmayan.
masnuat-› ‹lâhiye:
Allah taraf›n-
dan sanatla yarat›lanlar.
melâike:
melekler:
melek-i müekkel:
belirli bir göre-
vi olan melek.
mevcudat:
yarat›lm›fl fleylerin ta-
mam›, kâinat.
mevcudat-› hariciye:
maddî ve
cismanî varl›klar.
Muhbir-i Sad›k:
do¤ru sözlü, ha-
ber verici Peygamber Efendimiz.
muhlisen:
samimî bir flekilde, iç-
tenlikle.
muhtelif:
çeflit çeflit, farkl›.
münasip:
uygun.
nazar:
bakma, bak›fl.
naz›r-› umumî:
genel gözetici.
reis:
bafl, lider.
rivayet:
nakletme.
saadet:
mutluluk.
saltanat-› rububiyet:
Allah’›n
kâinat› terbiye ve idare edici-
lik s›fat›n›n saltanat›.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi, her fleyi sanat-
la yaratan Allah.
suret:
biçim, flekil.
tabir:
ifade, söz.
tecerrüt:
s›yr›lma, uzaklafl-
ma, soyutlanma.
temsil:
ad›na hareket etme.
tenevvü:
çeflitlenme, çeflitli-
lik.
tesbihat:
Cenab-› Hakk›n tes-
bih edilmesi, zikredilmesi.
teveccüh:
yönelme, yönelifl.
umum:
genel, bütün.
vazifedar:
vazifeli.
vazife-i ibadet:
kulluk vazife-
si.
vezaif-i ubudiyet:
kulluk gö-
revleri.
834 | SÖZLER
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
1...,824,825,826,827,828,829,830,831,832,833 835,836,837,838,839,840,841,842,843,844,...1482
Powered by FlippingBook