Sözler - page 841

eder. Zira fenn-i mant›kça kat’îdir ki, zatî bir hassa, bir
tek fertte görünse, bütün efratta dahi o hassan›n vücu-
duna hükmedilir. Çünkü, zatîdir. Zatî olsa, her fertte bu-
lunur. Hâlbuki, de¤il bir fert, belki o kadar hadsiz, o ka-
dar hesaba, hasra gelmez müflahedata istinat eden âsâr
ve beka-i ervaha delâlet eden emarat o derece kat’îdir ki;
bize, nas›l Yeni Dünya, yani Amerika var ve orada insan-
lar bulunur, o insanlar›n vücutlar›na hiç vehim hat›ra gel-
mez; öyle de flüphe kabul etmez ki, flimdi âlem-i melekût
ve ervahta, ölmüfl, vefat etmifl insanlar›n ervah›, pek çok
kesretle vard›r ve bizimle münasebettard›rlar. Manevî he-
dâyâm›z onlara gidiyor. Onlar›n nuranî feyizleri de bizle-
re geliyor.
Hem, hads-i kat’î ile vicdanen hissedilebilir ki, insan
öldükten sonra esasl› bir ciheti bâkîdir. O esas ise ruhtur.
Ruh ise, tahrip ve inhilâle maruz de¤il. Çünkü, basittir,
vahdeti var. Tahrip ve inhilâl ve bozulmak ise, kesret ve
terkip edilmifl fleylerin fle’nidir. Sab›kan beyan etti¤imiz
gibi, hayat, kesrette bir tarz-› vahdeti temin eder, bir ne-
vi bekaya sebebiyet verir. Demek, vahdet ve beka, ruhta
esast›r ki, ondan kesrete sirayet eder.
Ruhun fenâs›, ya tahrip ve inhilâl iledir. O tahrip ve in-
hilâl ise, vahdet yol vermez ki girsin, besatet b›rakmaz ki
bozsun. Veyahut idam iledir. ‹dam ise, Cevad-› Mutlak’›n
hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu b›-
rakmaz ki, verdi¤i nimet-i vücudu, o nimet-i vücuda pek
müfltak ve lây›k olan ruh-u insanîden geri als›n.
SÖZLER | 841
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hads-i kat’î:
kesin ve do¤ru idrak.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hasr:
bir fleye mahsus k›lma, s›-
n›rlama.
hassa:
özellik, nitelik.
hat›ra gelme:
akla, zihne gelme.
hayat:
dirilik, canl›l›k, yaflam.
hedâyâ:
hediyeler, arma¤anlar.
hissetmek:
alg›lamak.
hükmetmek:
karar vermek.
idam:
yok etme.
inhilâl:
da¤›lma, çözülüp ayr›lma.
istinat:
dayanma.
kat’î:
kesin.
kesret:
çokluk.
lây›k:
yak›flan.
manevî:
manevî olarak.
maruz:
tesirinde kalm›fl, u¤ram›fl.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek..
münasebettar:
ilgili, alâkal›.
müsaade:
izin.
müflahedat:
gözlemler.
müfltak:
ifltiyakl›, arzulu.
nevi:
çeflit; cins.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet-i vücut:
vücut nimeti, var-
l›k nimeti.
nuranî:
nurlu.
ruh-i insanî:
insan›n ruhu.
sab›kan:
daha evvel konuflulan.
sebebiyet:
sebep olma.
sirayet:
bulaflma, yay›lma.
fle’n:
özellik, belirleyici nitelik.
tahrip:
harap etme, y›kma.
tarz-› vahdet:
birlik tarz›.
temin:
elde etme.
terkip:
sentez, birlefltirme.
vahdet:
birlik.
vefat:
ölüm.
vehim:
flüphe.
vicdanen:
vicdanca.
vücut:
var olma; varl›k
zatî:
flahsî, zata ait.
âlem-i melekût:
ruhlar ve
melekler âlemi.
âsâr:
eserler.
bâkî:
ebedî, daimî.
beka:
kal›c›l›k, devaml›l›k.
beka-i ervah:
ruhlar›n ölüm-
süzlü¤ü.
besatet:
basitlik, sadelik.
beyan:
aç›klama.
Cevâd-› Mutlak:
sonsuz cö-
mertlik ve iyilik sahibi Cenab-
› Hak.
cihet:
yön, taraf.
cûd:
cömertlik.
delâlet:
delil olma, gösterme.
efrat:
fertler.
emarat:
belirtiler, iflaretler.
ervah:
ruhlar.
esas:
as›l, temel.
fenâ:
geçip gitme, ölümlü.
fenn-i mant›k:
mant›k ilmi.
fert:
tek kifli.
feyiz:
bolluk, bereket.
1...,831,832,833,834,835,836,837,838,839,840 842,843,844,845,846,847,848,849,850,851,...1482
Powered by FlippingBook