eder. Zira fenn-i mantkça katîdir ki, zatî bir hassa, bir
tek fertte görünse, bütün efratta dahi o hassann vücu-
duna hükmedilir. Çünkü, zatîdir. Zatî olsa, her fertte bu-
lunur. Hâlbuki, de¤il bir fert, belki o kadar hadsiz, o ka-
dar hesaba, hasra gelmez müflahedata istinat eden âsâr
ve beka-i ervaha delâlet eden emarat o derece katîdir ki;
bize, nasl Yeni Dünya, yani Amerika var ve orada insan-
lar bulunur, o insanlarn vücutlarna hiç vehim hatra gel-
mez; öyle de flüphe kabul etmez ki, flimdi âlem-i melekût
ve ervahta, ölmüfl, vefat etmifl insanlarn ervah, pek çok
kesretle vardr ve bizimle münasebettardrlar. Manevî he-
dâyâmz onlara gidiyor. Onlarn nuranî feyizleri de bizle-
re geliyor.
Hem, hads-i katî ile vicdanen hissedilebilir ki, insan
öldükten sonra esasl bir ciheti bâkîdir. O esas ise ruhtur.
Ruh ise, tahrip ve inhilâle maruz de¤il. Çünkü, basittir,
vahdeti var. Tahrip ve inhilâl ve bozulmak ise, kesret ve
terkip edilmifl fleylerin flenidir. Sabkan beyan etti¤imiz
gibi, hayat, kesrette bir tarz- vahdeti temin eder, bir ne-
vi bekaya sebebiyet verir. Demek, vahdet ve beka, ruhta
esastr ki, ondan kesrete sirayet eder.
Ruhun fenâs, ya tahrip ve inhilâl iledir. O tahrip ve in-
hilâl ise, vahdet yol vermez ki girsin, besatet brakmaz ki
bozsun. Veyahut idam iledir. dam ise, Cevad- Mutlakn
hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu b-
rakmaz ki, verdi¤i nimet-i vücudu, o nimet-i vücuda pek
müfltak ve lâyk olan ruh-u insanîden geri alsn.
SÖZLER | 841
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hads-i katî:
kesin ve do¤ru idrak.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hasr:
bir fleye mahsus klma, s-
nrlama.
hassa:
özellik, nitelik.
hatra gelme:
akla, zihne gelme.
hayat:
dirilik, canllk, yaflam.
hedâyâ:
hediyeler, arma¤anlar.
hissetmek:
alglamak.
hükmetmek:
karar vermek.
idam:
yok etme.
inhilâl:
da¤lma, çözülüp ayrlma.
istinat:
dayanma.
katî:
kesin.
kesret:
çokluk.
lâyk:
yakflan.
manevî:
manevî olarak.
maruz:
tesirinde kalmfl, u¤ramfl.
merhamet:
acmak, flefkat gös-
termek..
münasebettar:
ilgili, alâkal.
müsaade:
izin.
müflahedat:
gözlemler.
müfltak:
ifltiyakl, arzulu.
nevi:
çeflit; cins.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet-i vücut:
vücut nimeti, var-
lk nimeti.
nuranî:
nurlu.
ruh-i insanî:
insann ruhu.
sabkan:
daha evvel konuflulan.
sebebiyet:
sebep olma.
sirayet:
bulaflma, yaylma.
flen:
özellik, belirleyici nitelik.
tahrip:
harap etme, ykma.
tarz- vahdet:
birlik tarz.
temin:
elde etme.
terkip:
sentez, birlefltirme.
vahdet:
birlik.
vefat:
ölüm.
vehim:
flüphe.
vicdanen:
vicdanca.
vücut:
var olma; varlk
zatî:
flahsî, zata ait.
âlem-i melekût:
ruhlar ve
melekler âlemi.
âsâr:
eserler.
bâkî:
ebedî, daimî.
beka:
kalclk, devamllk.
beka-i ervah:
ruhlarn ölüm-
süzlü¤ü.
besatet:
basitlik, sadelik.
beyan:
açklama.
Cevâd- Mutlak:
sonsuz cö-
mertlik ve iyilik sahibi Cenab-
Hak.
cihet:
yön, taraf.
cûd:
cömertlik.
delâlet:
delil olma, gösterme.
efrat:
fertler.
emarat:
belirtiler, iflaretler.
ervah:
ruhlar.
esas:
asl, temel.
fenâ:
geçip gitme, ölümlü.
fenn-i mantk:
mantk ilmi.
fert:
tek kifli.
feyiz:
bolluk, bereket.