Sözler - page 851

1
Gk
QGn
ƒ r
Wn
G r
ºo
µ
n
? n
?n
N r
ón
bn
h
ve
2
m
I s
ôn
e n
?s
hn
G BÉ n
gn
Én
°ûr
fn
G …/
ò s
dG Én
¡«`/
«r
ëo
j r
?o
b
’deki k›yas-› temsilînin hulâsas›n›
Nokta
risalesinde flöyle
beyan etmifliz ki:
Vücud-u insan, tav›rdan tavra geçtikçe acip ve munta-
zam ink›lâplar geçiriyor.
Nutfe
’den
alaka’
ya, alakadan
mudga’
ya, mudgadan
azm
ve
lâhm’
e, azm ve lâhmden
halk-› cedide, yani insan suretine ink›lâb› gayet dakik
düsturlara tâbidir. O tav›rlar›n her birisinin öyle kavanin-i
mahsusa ve öyle nizamat-› muayyene ve öyle harekât-›
muttar›dalar› vard›r ki, cam gibi, alt›nda bir kas›t, bir ira-
de, bir ihtiyar, bir hikmetin cilvelerini gösterir.
‹flte, flu tarzda o vücudu yapan Sâni-i Hakîm, her se-
ne bir libas gibi o vücudu de¤ifltirir. O vücudun de¤ifltiril-
mesi ve bekas› için inhilâl eden eczalar›n yerini doldura-
cak, çal›flacak yeni zerrelerin gelmesi için bir terkibe
muhtaçt›r. ‹flte o beden hüceyreleri, muntazam bir ka-
nun-u ‹lâhî ile y›k›ld›¤›ndan, yine muntazam bir kanun-u
Rabbanî ile tamir etmek için r›z›k nam›yla bir madde-i lâ-
tifeyi ister ki, o beden uzuvlar›n›n ayr› ayr› hacetleri nis-
petinde, Rezzak-› Hakikî, bir kanun-u mahsus ile taksim
ve tevzi ediyor.
fiimdi, o Rezzak-› Hakîm’in gönderdi¤i o madde-i lâti-
fenin etvar›na bak; göreceksin ki, o maddenin zerrat› bir
kafile gibi küre-i havada, toprakta, suda da¤›lm›fl iken,
birden hareket emrini alm›fllar gibi bir hareket-i kastîyi
iflmam eden bir keyfiyet ile toplan›yorlar. Güya onlardan
SÖZLER | 851
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hacet:
ihtiyaç.
halk-› cedit:
anne karn›ndaki ço-
cu¤un insan suretine döndü¤ü
devre.
harekât-› muttar›t:
birbirini dü-
zenli flekilde izleyen hareketler.
hareket-i kastî:
bir yerden ve
kastî olarak verilmifl hareket.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›flta-
ki ‹lâhî gaye, fayda.
hulâsa:
özü, esas›.
hüceyre:
hücrecik, küçük hücre.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
inhilâl:
da¤›lma, bozulma.
ink›lâp:
de¤iflim, dönüflüm.
irade:
dileme.
iflmam:
hafif olarak hissetmek.
izah:
aç›klama yapma.
kafile:
gurup, topluluk.
kanun-u ‹lâhî:
‹lâhî kanun.
kanun-u mahsus:
özel kanun.
kanun-u Rabbanî:
Allah’›n koy-
du¤u kanun, Rabbe ait kanun.
kas›t:
amaç, hedef.
kavanin-i mahsus:
özel kanun-
lar.
keyfiyet:
nitelik, özellik.
küre-i hava:
hava küresi.
k›yas-› temsilî:
temsile dayanan
k›yas.
lâhm:
et.
lâhme:
et parças›.
libas:
elbise, giysi.
madde-i lâtife:
›fl›k ve ayd›nl›k
veren maddeler.
mudga:
bir et parças›.
muhtaç:
ihtiyac› olan.
muntazam:
düzenli.
nispet:
oran.
nizamat-› muayyene:
belirli dü-
zenlemeler.
Nokta Risalesi:
Bediüzzaman Sa-
id Nursî’nin küçük bir eseri.
nutfe:
döl suyu, sperm.
Rab:
Allah, yaratan, idare ve ter-
biye eden.
Rezzak-› Hakikî:
gerçek r›zk› ve-
ren Allah.
Rezzak-› Hakîm:
bütün mahlû-
kat›n r›zk›n› hikmetle veren Allah.
r›z›k:
yiyecek, içecek fley, az›k.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi sanatla
yapan ve hikmetle yaratan Allah.
suret:
flekil, biçim.
tâbi:
boyun e¤en, uyan.
taksim:
bölme, paylaflt›rma.
tav›r:
durum, vaziyet; tutum.
terkip:
sentez, birlefltirme.
tevzi:
paylara ay›rma.
uzuv:
organ.
vücud-u insan:
insan bedeni.
vücut:
varl›k.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
çok küçük parça, atom.
acip:
tuhaf, flafl›lacak fley.
alaka:
kan p›ht›s›, afl›lanm›fl
yumurta.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
azm:
kemik.
beden:
vücut.
beka:
kal›c›l›k, devaml›l›k.
beyan:
aç›klama.
düstur:
temel prensip, esas.
ecza:
cüzler, parçalar.
etvar:
hareketler, tav›rlar.
1.
Hâlbuki, O sizi hâlden hâle sokarak yaratm›flt›r. (Nuh Suresi: 14.)
2.
De ki: Onu ilk önce kim yaratm›flsa, tekrar o diriltecek. (Yâsin Suresi: 79.)
1...,841,842,843,844,845,846,847,848,849,850 852,853,854,855,856,857,858,859,860,861,...1482
Powered by FlippingBook