Sözler - page 845

Evet, inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i ‹lâhiye,
kâinat›n umumunda gösterdi¤i maslahatlar›n riayeti ve
hikmetlerin iltizam› lisan› ile, saadet-i ebediyeyi ilân eder.
Çünkü, saadet-i ebediye olmazsa, flu kâinatta bilbedahe
sabit olan hikmetleri, faydalar›, mükâbere ile inkâr et-
mek lâz›m gelir. Onuncu Sözün Onuncu Hakikati bu ha-
kikati günefl gibi gösterdi¤inden, ona iktifaen burada ih-
tisar ederiz.
Üçüncü Medar:
Ak›l ve hikmet ve istikra ve tecrübe-
nin flahadetleri ile sabit olan hilkat-i mevcudattaki adem-i
abesiyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyeye iflaret eder.
F›tratta israf ve hilkatte abesiyet olmad›¤›na delil, Sâ-
ni-i Zülcelâl’in her fleyin hilkatinde en k›sa yolu ve en ya-
k›n ciheti ve en hafif sureti ve en güzel keyfiyeti ihtiyar
ve intihap etmesidir ve bazen bir fleyi, yüz vazife ile tav-
zif etmesidir ve bir ince fleye bin meyve ve gayeleri tak-
mas›d›r. Madem israf yok ve abesiyet olmaz; elbette sa-
adet-i ebediye olacakt›r. Çünkü, dönmemek üzere adem,
her fleyi abes eder; her fley israf olur.
Umum f›tratta, ezcümle insanda, fenn-i menafiülaza
flahadetiyle sabit olan adem-i israf gösteriyor ki, insanda
olan hadsiz istidadat-› maneviye ve nihayetsiz âmâl ve ef-
kâr ve müyûlât dahi israf edilmeyecektir. Öyle ise, insan-
daki o esasl› meyl-i tekemmül, bir kemalin vücudunu
gösterir ve o meyl-i saadet, saadet-i ebediyeye namzet
oldu¤unu kat’î olarak ilân eder. Öyle olmazsa, insan›n
mahiyet-i hakikiyesini teflkil eden o esasl› maneviyat,
SÖZLER | 845
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde yarat›lmas›.
hikmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n her fle-
yi bir sebep ve gayeye yönelik
olarak, anlaml› ve yerli yerinde
yaratmas›.
hilkat:
yarat›l›fl.
hilkat-i mevcudat:
mevcudat›n,
varl›klar›n yarat›l›fl›.
ihtisar:
k›saltma, s›n›rlama.
ihtiyar:
seçme, tercih, irade.
iktifaen:
yeterli görerek.
iltizam:
gerekli görme.
inayet-i ezeliye:
varl›¤›n›n bafl-
lang›c› olmayan Allah’›n inayeti,
yard›m›.
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
intihap:
seçme.
israf:
savurganl›k.
istidadat-› manevîye:
manevî
duygular, kabiliyetler.
istikra:
bir fleyin pefline düflüp
iyice araflt›rma.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kat’î:
kesin.
kemal:
olgunluk.
keyfiyet:
hâl, durum.
lisan:
dil.
mahiyet-i hakikiye:
gerçek ma-
hiyet, gerçek özellik.
maneviyat:
moral kuvveti, yürek
gücü.
maslahat:
fayda, gaye.
medar:
kaynak, sebep, yörünge.
meyl-i saadet:
mutlu yaflamaya
olan meyil ve istek.
meyl-i tekemmül:
mükemmel-
leflme e¤ilimi.
mükâbere:
büyüklük taslayarak
do¤ruyu kabul etmeme.
müyûlât:
meyiller, istekler.
namzet:
aday.
nihayetsiz:
sonsuz.
riayet:
uyma, gözetme.
saadet-i ebedîye:
sonsuz mutlu-
luk.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi, her fleyi sanatla yaratan
Allah.
suret:
biçim, flekil.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tavzif:
vazifelendirme.
teflkil:
flekillenme, meydana ge-
tirme.
timsal:
suret, görüntü.
umum:
bütün, genel.
vazife:
ödev, görev.
vücut:
varl›k.
abes:
bofl, saçma.
abesiyet:
gayesizlik, faydas›z
ve bofl olma.
adem:
yokluk.
adem-i abesiyet:
bofl ve an-
lams›z olmama.
adem-i israf:
israf›n olmama-
s›.
âmâl:
emeller, arzular.
bilbedahe:
aflikâr olarak.
cihet:
yön, taraf.
delil:
kan›t, flahit.
efkâr:
fikirler, görüfller.
esas:
as›l, kaide; temel, ger-
çek.
fenn-i menafiülaza:
insan or-
ganlar›n›n neye yarad›¤›n›
araflt›ran ilim.
f›trat:
yarat›l›fl.
gaye:
maksat.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
1...,835,836,837,838,839,840,841,842,843,844 846,847,848,849,850,851,852,853,854,855,...1482
Powered by FlippingBook