o ulvî âmâl, hikmetli mevcudatn hilâfna olarak, israf ve
abes olur, kurur, hebaen gider. fiu hakikat, Onuncu Sö-
zün On Birinci Hakikatinde ispat edildi¤inden ksa kesi-
yoruz.
Dördüncü Medar:
Pek çok nevilerde, hatta gece ve
gündüzde, kfl ve baharda ve cevv-i havada, hatta insa-
nn flahslarnda, müddet-i hayatnda de¤ifltirdi¤i beden-
ler ve mevte benzeyen uyku ile haflir ve neflre benzer bi-
rer nevi kyamet, bir kyamet-i kübrann tahakkukunu ih-
sas ediyor, remzen haber veriyorlar.
Evet, meselâ haftalk bizim saatimizin saniye ve daki-
ka ve saat ve günlerini sayan çarklarna benzeyen,
Allahn, dünya denilen büyük saatindeki yevm, sene,
ömr-ü befler, deveran- dünya, birbirine mukaddeme ola-
rak, birbirinden haber veriyor; döner, ifllerler. Geceden
sonra sabah, kfltan sonra bahar iflledikleri gibi; mevtten
sonra subh-u kyamet, o destgâhtan, o saat-i uzmadan
çkaca¤n remzen haber veriyorlar.
Bir flahsn müddet-i ömründe baflna gelmifl birçok k-
yamet çeflitleri vardr. Her gece bir nevi ölmekle, her sa-
bah bir nevi dirilmekle emarat- haflri gördü¤ü gibi, befl
alt senede bilittifak bütün zerratn de¤ifltirerek, hatta bir
senede iki defa tedricî bir kyamet ve haflir taklidini gör-
müfl. Hem, hayvan ve nebat nevilerinde üç yüz binden
ziyade haflir ve neflir ve kyamet-i neviyeyi her baharda
müflahede ediyor. flte, bu kadar emarat ve iflarat- haflri-
ye ve bu kadar alâmat ve rumuzat- neflriye, elbette
abes:
bofl, saçma.
alâmat:
belirtiler, iflaretler.
âmâl:
emeller, arzular.
beden:
vücut.
bilittifak:
el birli¤iyle, oy birli¤iy-
le.
cevv-i hava:
hava bofllu¤u.
destgâh:
kuvvet eli, tezgâh.
deveran- dünya:
dünyann dön-
mesi.
emarat:
emareler, belirtiler.
emarat- haflir:
yeniden dirilme-
nin emareleri.
hakikat:
gerçek.
haflir:
dirilip, toplanma; tekrar di-
rilme.
hebaen:
boflu bofluna.
hikmet-i lâhiye:
Allahn her fle-
yi bir sebep ve gayeye yönelik
olarak, anlaml ve yerli yerinde
yapmas, lâhî hikmet.
hilâf:
zt, aykr.
ihsas:
bildirme, hissettirme.
ispat:
kant.
israf:
savurganlk.
iflarat- haflriye:
haflri ispat eden
iflaret ve deliller.
kyamet:
dünyann sonu, varl¤n
bozulup da¤lmas.
kyamet-i kübra:
en büyük kya-
met.
kyamet-i neviye:
bir tür ve cin-
sin ölüp dirilmesi.
medar:
kaynak, sebep, yörünge.
mevcudat:
var olan her fley,
mahlûklar.
mevt:
ölüm.
mukaddeme:
bafllangç, girifl.
müddet-i hayat:
ömür, yaflam
süresi.
müddet-i ömür:
yaflam süre-
si.
müflahede:
flahit olma, gözle-
me.
nebat:
topraktan biten, yeti-
flen her türlü fley, bitki.
neflir:
yayma.
nevi:
çeflit, tür, cins.
ömr-ü befler:
insan ömrü.
remiz:
iflaret.
rumuzat- neflriye:
yeniden
dirilifle iflaret eden deliller.
saat-i uzma:
en büyük saat.
subh-u kyamet:
kyametten
sonraki sabah.
tahakkuk:
gerçekleflme.
tedricî:
yavafl yavafl, derece
derece.
ulvî:
yüce.
yevm:
gün.
zerrat:
zerreler, atomlar.
ziyade:
çok, fazla.
846 | SÖZLER
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ