Sözler - page 839

MUKADD‹ME
Onuncu Sözün Dördüncü Hakikatinde ispat edildi¤i
gibi, ebedî, sermedî, misilsiz bir cemal, elbette âyinedar
müfltak›n›n ebediyetini ve bekas›n› ister. Hem, kusursuz,
ebedî bir kemal-i sanat, mütefekkir dellâl›n›n devam›n›
talep eder. Hem, nihayetsiz bir rahmet ve ihsan, muhtaç
müteflekkirlerinin devam-› tenaumlar›n› iktiza eder.
‹flte, o âyinedar müfltak, o dellâl mütefekkir, o muhtaç
müteflekkir, en baflta ruh-u insanîdir. Öyle ise, ebedülâ-
bâd yolunda, o cemal, o kemal, o rahmete refakat ede-
cek, bâkî kalacakt›r.
Yine Onuncu Sözün Alt›nc› Hakikatinde ispat edildi¤i
gibi, de¤il ruh-u befler, hatta en basit tabakat-› mevcudat
dahi, fenâ için yarat›lmam›fllar, bir nevi bekaya mazhar-
d›rlar. Hatta, ruhsuz ehemmiyetsiz bir çiçek dahi vücud-u
zahirîden gitse, bin vecihle bir nevi bekaya mazhard›r.
Çünkü, sureti hadsiz haf›zalarda bâkî kal›r, kanun-u te-
flekkülât› yüzer tohumcuklar›nda beka bulup devam eder.
Madem bir parçac›k ruha benzeyen o çiçe¤in kanun-u
teflekkülü, timsal-i sureti, bir Hafîz-i Hakîm taraf›ndan ib-
ka ediliyor, da¤da¤al› ink›lâplar içinde kemal-i intizam ile
zerrecikler gibi tohumlar›nda muhafaza ediliyor; bâkî ka-
l›r. Elbette, gayet cemiyetli ve gayet yüksek bir mahiyete
malik ve haricî vücut giydirilmifl ve zîfluur ve zîhayat ve
nuranî kanun-u emrî olan ruh-u befler ne derece kat’iyet-
le bekaya mazhar ve ebediyetle merbut ve sermediyetle
alâkadar oldu¤unu anlamazsan, nas›l “Zîfluur bir insa-
n›m” diyebilirsin?
SÖZLER | 839
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hakikat:
gerçek.
haricî vücut giymek:
varl›k saha-
s›na ç›kmak.
ibka:
sürekli k›lma, daimîlefltir-
me.
ihsan:
iyilik etme, ba¤›fllama, yar-
d›m.
iktiza:
gerekme.
ink›lâp:
de¤iflim, dönüflüm.
kanun-u emrî:
Cenab-› Hakk›n
do¤rudan emrinden gelerek vas›-
tas›z iflleyen kanunu.
kanun-u teflekkül:
flekillenme,
meydana gelifl kanunu.
kanun-u teflekkülât:
flekillenme,
meydana gelifl kanunlar›.
kat’iyet:
kesinlik.
kemal:
olgun mükemmel.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i sanat:
sanattaki mü-
kemmellik.
mahiyet:
özellik, nitelik, esas.
malik:
sahip.
mazhar:
sahip olma, eriflme; ka-
vuflma.
merbut:
ba¤l›.
misilsiz:
benzersiz.
muhafaza:
koruma, saklama.
mukaddime:
bafllangݍ, girifl.
müfltak:
arzulu, düflkün, ifltiyakl›.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünen.
müteflekkir:
teflekkür eden.
nevi:
çeflit; cins.
nihayetsiz:
sonsuz.
nuranî:
nurlu, parlak.
rahmet:
merhamet etme, ba¤›fl-
lama, flefkat gösterme.
refakat:
efllik, arkadafll›k.
ruh-u befler:
befler ruhu, insan
ruhu.
ruh-u insanî:
insan›n ruhu.
sermedî:
devaml›, sürekli.
sermediyet:
devaml›l›k, sürekli-
lik.
suret:
biçim, flekil.
tabakat-› mevcudat:
varl›klar›n
tabakalar›.
talep:
isteme,.
timsal-i suret:
görünüflün örne¤i.
vecih:
yön, flekil.
vücud-u zahirî:
görünen beden.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s›, atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlay›fl sahibi.
alâkadar:
ilgili, ba¤l›.
âyinedar:
ayna tutan.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gel-
mez.
beka:
kal›c›l›k, devaml›l›k.
cemal:
güzellik.
cemiyetli:
kapsaml›.
da¤da¤a:
gürültü.
dellâl:
ilân edici, hakka davet
eden.
devam-› tenaum:
nimetlen-
menin ve bollu¤un devam et-
mesi.
ebedî:
sonu olmayan, sonsuz.
ebediyet:
sonsuzluk.
ebedülâbâd:
ebedî hayat,
sonsuzluk, Cennet.
ehemmiyet:
önem.
fenâ:
yok olma, yokluk.
gayet:
son derece.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
Hafîz-i Hakîm:
her fleyi hik-
metle yapan ve koruyup sak-
layan Allah.
1...,829,830,831,832,833,834,835,836,837,838 840,841,842,843,844,845,846,847,848,849,...1482
Powered by FlippingBook