MUKADDME
Onuncu Sözün Dördüncü Hakikatinde ispat edildi¤i
gibi, ebedî, sermedî, misilsiz bir cemal, elbette âyinedar
müfltaknn ebediyetini ve bekasn ister. Hem, kusursuz,
ebedî bir kemal-i sanat, mütefekkir dellâlnn devamn
talep eder. Hem, nihayetsiz bir rahmet ve ihsan, muhtaç
müteflekkirlerinin devam- tenaumlarn iktiza eder.
flte, o âyinedar müfltak, o dellâl mütefekkir, o muhtaç
müteflekkir, en baflta ruh-u insanîdir. Öyle ise, ebedülâ-
bâd yolunda, o cemal, o kemal, o rahmete refakat ede-
cek, bâkî kalacaktr.
Yine Onuncu Sözün Altnc Hakikatinde ispat edildi¤i
gibi, de¤il ruh-u befler, hatta en basit tabakat- mevcudat
dahi, fenâ için yaratlmamfllar, bir nevi bekaya mazhar-
drlar. Hatta, ruhsuz ehemmiyetsiz bir çiçek dahi vücud-u
zahirîden gitse, bin vecihle bir nevi bekaya mazhardr.
Çünkü, sureti hadsiz hafzalarda bâkî kalr, kanun-u te-
flekkülât yüzer tohumcuklarnda beka bulup devam eder.
Madem bir parçack ruha benzeyen o çiçe¤in kanun-u
teflekkülü, timsal-i sureti, bir Hafîz-i Hakîm tarafndan ib-
ka ediliyor, da¤da¤al inklâplar içinde kemal-i intizam ile
zerrecikler gibi tohumlarnda muhafaza ediliyor; bâkî ka-
lr. Elbette, gayet cemiyetli ve gayet yüksek bir mahiyete
malik ve haricî vücut giydirilmifl ve zîfluur ve zîhayat ve
nuranî kanun-u emrî olan ruh-u befler ne derece katiyet-
le bekaya mazhar ve ebediyetle merbut ve sermediyetle
alâkadar oldu¤unu anlamazsan, nasl Zîfluur bir insa-
nm diyebilirsin?
SÖZLER | 839
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hakikat:
gerçek.
haricî vücut giymek:
varlk saha-
sna çkmak.
ibka:
sürekli klma, daimîlefltir-
me.
ihsan:
iyilik etme, ba¤fllama, yar-
dm.
iktiza:
gerekme.
inklâp:
de¤iflim, dönüflüm.
kanun-u emrî:
Cenab- Hakkn
do¤rudan emrinden gelerek vas-
tasz iflleyen kanunu.
kanun-u teflekkül:
flekillenme,
meydana gelifl kanunu.
kanun-u teflekkülât:
flekillenme,
meydana gelifl kanunlar.
katiyet:
kesinlik.
kemal:
olgun mükemmel.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i sanat:
sanattaki mü-
kemmellik.
mahiyet:
özellik, nitelik, esas.
malik:
sahip.
mazhar:
sahip olma, eriflme; ka-
vuflma.
merbut:
ba¤l.
misilsiz:
benzersiz.
muhafaza:
koruma, saklama.
mukaddime:
bafllangç, girifl.
müfltak:
arzulu, düflkün, ifltiyakl.
mütefekkir:
tefekkür eden, dü-
flünen.
müteflekkir:
teflekkür eden.
nevi:
çeflit; cins.
nihayetsiz:
sonsuz.
nuranî:
nurlu, parlak.
rahmet:
merhamet etme, ba¤fl-
lama, flefkat gösterme.
refakat:
efllik, arkadafllk.
ruh-u befler:
befler ruhu, insan
ruhu.
ruh-u insanî:
insann ruhu.
sermedî:
devaml, sürekli.
sermediyet:
devamllk, sürekli-
lik.
suret:
biçim, flekil.
tabakat- mevcudat:
varlklarn
tabakalar.
talep:
isteme,.
timsal-i suret:
görünüflün örne¤i.
vecih:
yön, flekil.
vücud-u zahirî:
görünen beden.
zerre:
maddenin en küçük parça-
s, atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlayfl sahibi.
alâkadar:
ilgili, ba¤l.
âyinedar:
ayna tutan.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gel-
mez.
beka:
kalclk, devamllk.
cemal:
güzellik.
cemiyetli:
kapsaml.
da¤da¤a:
gürültü.
dellâl:
ilân edici, hakka davet
eden.
devam- tenaum:
nimetlen-
menin ve bollu¤un devam et-
mesi.
ebedî:
sonu olmayan, sonsuz.
ebediyet:
sonsuzluk.
ebedülâbâd:
ebedî hayat,
sonsuzluk, Cennet.
ehemmiyet:
önem.
fenâ:
yok olma, yokluk.
gayet:
son derece.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
Hafîz-i Hakîm:
her fleyi hik-
metle yapan ve koruyup sak-
layan Allah.