suretiyle ve icma- manevî kuvveti ile ihbar ettikleri ve fla-
hadet ettikleri melâike ve ruhaniyatn vücutlar ve müfla-
hedeleri, bir flüphe kabul etsin, bir flekke medar olsun.
Bahusus onlar, flu meselede ehl-i ihtisastrlar. Malûmdur
ki, iki ehl-i ihtisas, binler baflkasna müreccahtrlar. Hem
flu meselede ehl-i ispattrlar. Malûmdur ki, iki ehl-i ispat,
binler ehl-i nefiy ve inkâra müreccahtrlar.
Ve bilhassa kâinat semasnda daim parlayan ve hiçbir
vakit gurup etmeyen, âlem-i hakikatin flemsüflflümusu
olan Kurân- Mucizülbeyann ihbarat ve risalet günefli
olan Zat- Ahmediyenin (a.s.m.) flehadat ve müflahedat,
hiç kabil midir ki, bir flüphe kabul etsin? Madem tek bir
ruhaniyatn vücudu, bir zamanda tahakkuk etse, flu
nevin umumen tahakkukunu gösteriyor; ve madem flu
nevin vücudu tahakkuk ediyor; elbette, onlarn suret-i
tahakkukunun en ahseni, en makulü, en makbulü, fie-
riatn flerh etti¤i gibidir, Kurânn gösterdi¤i gibidir, Sa-
hib-i Miracn gördü¤ü gibidir.
Dördüncü Esas
fiu kâinatn mevcudatna nazar- dikkat ile baklsa gö-
rünür ki, cüziyat gibi külliyatn dahi birer flahs- manevî-
si vardr ki; birer vazife-i külliyesi görünüyor, onda bir
hizmet-i külliye görünüyor. Meselâ, bir çiçek, kendince
bir nakfl- sanat gösterip, lisan- hâliyle esma-i Fâtr zik-
retti¤i gibi; küre-i arz bahçesi dahi bir çiçek hükmünde-
dir, gayet muntazam küllî vazife-i tesbihiyesi vardr. Nasl
ki bir meyve, bir intizam içinde bir ilânat, tesbihat ifade
ahsen:
en güzel,.
âlem-i hakikat:
gerçeklik dünya-
s.
bahusus:
özellikle.
bilhassa:
özellikle.
cüziyat:
küçük fleyler.
daim:
devaml, sürekli.
ehl-i ihtisas:
bir sahada uzman
olanlar.
ehl-i ispat:
ispat edenler, do¤ru-
yu ortaya çkaranlar.
ehl-i nefiy:
nefyedenler, aksini
veya olmad¤n iddia edenler.
esma-i Fâtr:
benzersiz ve harika
fleyleri farkl ftratlarda yaratan
Allahn isimleri.
gayet:
son derece.
hizmet-i külliye:
genel hizmet.
hükmünde:
yerinde, de¤erinde.
icma- manevî:
manevî fikir birli-
¤i.
ifade:
sözle anlatma.
ihbar:
haber verme.
ihbarat:
haber vermeler.
ilânat:
ilânlar.
intizam:
düzenlilik, düzgün.
kabil:
mümkün, kabul edici.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
küllî:
büyük ve kapsaml.
külliyat:
çokluk.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lisan- hâl:
hâl dili.
makbul:
geçerli olan.
makul:
aklen kabul edilen.
malûm:
bilinen.
medar:
sebep, vesile.
melâike:
melekler:
mesele:
konu.
mevcudat:
yaratlmfl fleylerin ta-
mam, kâinat.
muntazam:
düzenli.
müreccah:
tercih edilen.
müflahedat:
gözle görülen fleyler.
müflahede:
bir fleyi gözle görme.
nakfl- sanat:
sanatl nakfl iflle-
me.
nazar- dikkat:
dikkatli bakma.
nev:
çeflit, tür.
risalet:
elçilik, peygamberlik.
ruhaniyat:
gözle görülmeyen ruh
âleminin varlklar.
Sahib-i Miraç:
Miraca çkan Pey-
gamber efendimiz.
sema:
gökyüzü, gök.
suret:
biçim, flekil.
suret-i tahakkuk:
meydana gelifl
flekli.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
flahs- manevî:
manevî kiflilik.
flehadat:
flahitlikler, tank olma-
lar.
flek:
flüphe.
flemsüflflümus:
günefllerin güne-
fli, Herkül Burcu.
flerh:
açklama, izah etme,
yorumlama.
fleriat:
Allah tarafndan pey-
gamber vastasyla bildirilen,
lâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tahakkuk:
gerçekleflme.
tesbihat:
Cenab- Hakkn bü-
tün noksan sfatlardan uzak
ve bütün kemal sfatlara sa-
hip oldu¤unu ifade eden söz-
ler.
umumen:
bütün.
vazife-i külliye:
çok yönlü
vazife.
vazife-i tesbihiye:
Allah zi-
kir ve tesbih görevi.
vücut:
varlk.
Zat- Ahmediye:
Hazret-i
Peygamberin zat, kiflili¤i.
zikir:
anma, hatrlama.
832 | SÖZLER
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ