Bilbedahe, madde hâkim de¤il ki, ona müracaat edil-
sin, kemalât ondan istenilsin. Belki mahkûmdur; bir esa-
sn hükmüne bakar, onun gösterdi¤i yollarla hareket
eder. flte o esas hayattr, ruhtur, fluurdur.
Hem, bizzarure, madde lüp de¤il, esas de¤il, müstakar
de¤il ki, ifller ve kemalât ona taklsn, ona bina edilsin.
Belki yarlmaya, erimeye, yrtlmaya müheyya bir kflr-
dr, bir kabuktur ve köpüktür ve bir surettir.
Görülmüyor mu ki, gözle görülmeyen hurdebinî bir
hayvann ne kadar keskin duygular var ki, arkadaflnn
sesini iflitir, rzkn görür, gayet hassas ve keskin hisleri
vardr. fiu hâl gösteriyor ki, maddenin küçülüp incelefl-
mesi nispetinde âsâr- hayat tezayüt ediyor, nur-u ruh te-
fleddüt ediyor. Güya madde incelefltikçe, bizim maddiya-
tmzdan uzaklafltkça, ruh âlemine, hayat âlemine, fluur
âlemine yaklaflyor gibi, hararet-i ruh, nur-u hayat daha
fliddetli tecelli ediyor.
flte, hiç mümkün müdür ki, bu madde perdesinde bu
kadar hayat ve fluur ve ruhun tereflfluhat bulunsun; o
perde altnda olan âlem-i bâtn, zîruh ve zîfluurlarla dolu
olmasn? Hiç mümkün müdür ki, flu maddiyat ve âlem-i
flahadetteki manann ve ruhun ve hayatn ve hakikatin
flu hadsiz tereflfluhat ve lemaat ve semeratnn menabii,
yalnz maddeye ve maddenin hareketine irca edilip izah
edilsin? Hâflâ ve kata ve asla! Bu hadsiz tereflfluhat ve
lemaat gösteriyor ki, flu âlem-i maddiyat ve flahadet ise,
âlem-i melekût ve ervah üstünde serpilmifl tenteneli bir
perdedir.
SÖZLER | 827
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hüküm:
karar.
irca:
döndürme, yönlendirme.
izah:
açklama yapma.
kata:
hiçbir vakit, asla.
kemalât:
olgunluklar, mükem-
mellikler.
kflr:
kabuk.
lemaat:
parltlar, parlamalar.
lüp:
iç, öz.
mahkûm:
hükümlü, kendisine
hükmolunan.
mana:
anlam.
menabi:
kaynaklar.
müheyya:
hâzr.
mümkin:
olabilir, imkân dahilin-
de.
müracaat:
baflvurma, danflma.
müstakar:
devamll¤ olan, yer-
leflmifl, sabit.
nispet:
oran.
nur-u hayat:
hayatn nurlu yüzü.
nur-u ruh:
ruhun nuru, aydnl¤.
ruh:
dirilik kayna¤, can.
rzk:
yiyecek, içecek fley, azk.
suret:
flekil, görüntü.
fluur:
akl, idrak, bilinç.
tecelli etmek:
görünmek, yans-
mak.
tentene:
dantel, delikli bez.
tereflfluhat:
izler, szntlar.
tefleddüt:
fliddetlenme, artma.
tezayüt:
artma, ço¤alma.
zîruh:
ruh sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlayfl sahibi.
âlem-i bâtn:
görünmeyen iç
âlem.
âlem-i maddiyat ve flaha-
det:
maddî ve görünen âlem,
bu dünya.
âlem-i melekût:
ruhlar ve
melekler âlemi.
âlem-i flahadet:
gözle gördü-
¤ümüz, flahit oldu¤umuz
âlem, kâinat.
âlem:
dünya.
âsâr- hayat:
hayat emarele-
ri, iflaretleri.
bilbedahe:
apaçk bir flekilde.
bizzarure:
zorunlu olarak.
ervah:
ruhlar.
esas:
temel, öz.
gayet:
son derece.
güya:
sanki, sözde.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hâkim:
hükmeden, her fleyi
hükmü altnda tutan.
hararet-i ruh:
ruhun scakl¤,
hareketlenmesi.
hassas:
duyarl.
hâflâ:
asla, katiyen.
hurdebinî:
gözle görülmeye-
cek derecede küçük, mikros-
kobik.