Sözler - page 827

Bilbedahe, madde hâkim de¤il ki, ona müracaat edil-
sin, kemalât ondan istenilsin. Belki mahkûmdur; bir esa-
s›n hükmüne bakar, onun gösterdi¤i yollarla hareket
eder. ‹flte o esas hayatt›r, ruhtur, fluurdur.
Hem, bizzarure, madde lüp de¤il, esas de¤il, müstakar
de¤il ki, ifller ve kemalât ona tak›ls›n, ona bina edilsin.
Belki yar›lmaya, erimeye, y›rt›lmaya müheyya bir k›fl›r-
d›r, bir kabuktur ve köpüktür ve bir surettir.
Görülmüyor mu ki, gözle görülmeyen hurdebinî bir
hayvan›n ne kadar keskin duygular› var ki, arkadafl›n›n
sesini iflitir, r›zk›n› görür, gayet hassas ve keskin hisleri
vard›r. fiu hâl gösteriyor ki, maddenin küçülüp incelefl-
mesi nispetinde âsâr-› hayat tezayüt ediyor, nur-u ruh te-
fleddüt ediyor. Güya madde incelefltikçe, bizim maddiya-
t›m›zdan uzaklaflt›kça, ruh âlemine, hayat âlemine, fluur
âlemine yaklafl›yor gibi, hararet-i ruh, nur-u hayat daha
fliddetli tecelli ediyor.
‹flte, hiç mümkün müdür ki, bu madde perdesinde bu
kadar hayat ve fluur ve ruhun tereflfluhat› bulunsun; o
perde alt›nda olan âlem-i bât›n, zîruh ve zîfluurlarla dolu
olmas›n? Hiç mümkün müdür ki, flu maddiyat ve âlem-i
flahadetteki manan›n ve ruhun ve hayat›n ve hakikatin
flu hadsiz tereflfluhat› ve lemaat ve semerat›n›n menabii,
yaln›z maddeye ve maddenin hareketine irca edilip izah
edilsin? Hâflâ ve kat’a ve asla! Bu hadsiz tereflfluhat ve
lemaat gösteriyor ki, flu âlem-i maddiyat ve flahadet ise,
âlem-i melekût ve ervah üstünde serpilmifl tenteneli bir
perdedir.
SÖZLER | 827
Y
‹RM‹
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
hüküm:
karar.
irca:
döndürme, yönlendirme.
izah:
aç›klama yapma.
kat’a:
hiçbir vakit, asla.
kemalât:
olgunluklar, mükem-
mellikler.
k›fl›r:
kabuk.
lemaat:
par›lt›lar, parlamalar.
lüp:
iç, öz.
mahkûm:
hükümlü, kendisine
hükmolunan.
mana:
anlam.
menabi:
kaynaklar.
müheyya:
hâz›r.
mümkin:
olabilir, imkân dahilin-
de.
müracaat:
baflvurma, dan›flma.
müstakar:
devaml›l›¤› olan, yer-
leflmifl, sabit.
nispet:
oran.
nur-u hayat:
hayat›n nurlu yüzü.
nur-u ruh:
ruhun nuru, ayd›nl›¤›.
ruh:
dirilik kayna¤›, can.
r›z›k:
yiyecek, içecek fley, az›k.
suret:
flekil, görüntü.
fluur:
ak›l, idrak, bilinç.
tecelli etmek:
görünmek, yans›-
mak.
tentene:
dantel, delikli bez.
tereflfluhat:
izler, s›z›nt›lar.
tefleddüt:
fliddetlenme, artma.
tezayüt:
artma, ço¤alma.
zîruh:
ruh sahibi.
zîfluur:
fluurlu, anlay›fl sahibi.
âlem-i bât›n:
görünmeyen iç
âlem.
âlem-i maddiyat ve flaha-
det:
maddî ve görünen âlem,
bu dünya.
âlem-i melekût:
ruhlar ve
melekler âlemi.
âlem-i flahadet:
gözle gördü-
¤ümüz, flahit oldu¤umuz
âlem, kâinat.
âlem:
dünya.
âsâr-› hayat:
hayat emarele-
ri, iflaretleri.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
bizzarure:
zorunlu olarak.
ervah:
ruhlar.
esas:
temel, öz.
gayet:
son derece.
güya:
sanki, sözde.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hâkim:
hükmeden, her fleyi
hükmü alt›nda tutan.
hararet-i ruh:
ruhun s›cakl›¤›,
hareketlenmesi.
hassas:
duyarl›.
hâflâ:
asla, kat’iyen.
hurdebinî:
gözle görülmeye-
cek derecede küçük, mikros-
kobik.
1...,817,818,819,820,821,822,823,824,825,826 828,829,830,831,832,833,834,835,836,837,...1482
Powered by FlippingBook