kinci Esas
Melâikenin vücuduna ve ruhanîlerin sübutuna ve haki-
katlerinin vücuduna bir icma- manevî iletabirde ihtilâf-
laryla beraberbütün ehl-i akl ve ehl-i nakil, bilerek,
bilmeyerek ittifak etmifller denilebilir. Hatta, maddiyatta
çok ileri giden hükema-i flrakiyyunun Meflaiyyun ksm,
melâikenin manasn inkâr etmeyerek, Her bir nevin
bir mahiyet-i mücerrede-i ruhaniyeleri vardr derler.
Melâikeyi öyle tabir ediyorlar. Eski hükemann flrakiy-
yun ksm dahi melâikenin manasnda kabule muztar ka-
larak, yalnz yanlfl olarak ukul-ü aflere ve erbabülen-
va diye isim vermifller. Bütün ehl-i edyan, melekülci-
bal, melekülbihar, melekülemtar gibi, her neve göre bi-
rer melek-i müekkel, vahyin ilham ve irfladyla, bulundu-
¤unu kabul ederek, o namlarla tesmiye ediyorlar. Hatta,
akllar gözlerine inmifl ve insaniyetten cemadat derece-
sine manen sukut etmifl olan maddiyyun ve tabiiyyun da-
hi, melâikenin manasn inkâr edemeyerek,
(HAfiYE)
ku-
va-i sariye namyla bir cihette kabule mecbur olmufllar.
Ey melâike ve ruhaniyatn kabulünde tereddüt göste-
ren bîçare adam! Neye istinat ediyorsun, hangi hakikate
güveniyorsun ki, bütün ehl-i akl bilerek, bilmeyerek me-
lâikenin manasnn sübutuna ve tahakkukuna ve ruhanî-
lerin tahakkuklar hakknda ittifaklarna karfl geliyorsun,
bîçare:
çaresiz, zavall.
cemadat:
canszlar.
cereyan:
bir tarafa do¤ru akfl,
aknt, akm.
cihet:
yön, taraf.
ehl-i akl:
akl sahipleri.
ehl-i edyan:
din sahipleri.
ehl-i nakil:
eski bilgileri aktaran-
lar.
erbabülenva:
her bir nevin, cin-
sin, türün baflka bir yaratcdan
oldu¤unu kabul eden. flirke götü-
ren felsefî akm.
ftrat:
yaratlfl.
hakikat:
gerçek.
hafliye:
dipnot, açklayc yaz.
hükema:
filozoflar, bilginler.
hükema-i flrakiyyun:
bilginin
kayna¤nn manevî aydnlanma,
sezgi ve ilham oldu¤u görüflüne
dayanan felsefeciler.
icma- manevî:
manevî fikir birli-
¤i.
ihtilâf:
farkl görüfl ve düflünce.
ilham:
Allah tarafndan insann
kalbine veya zihnine indirilen
mana.
inkâr:
reddetme, inanmama; ta-
nmama.
insaniyet:
insanlk.
irflat:
do¤ru yolu gösterme.
istinat:
dayanma.
flrakiyyun:
bilginin kayna¤nn
manevî aydnlanma, sezgi ve il-
ham oldu¤u görüflünü savunan-
lar.
ittifak:
birleflme, fikir, oy birli¤i.
kuva-i sariye:
akc ve gezici, ya-
ylan kuvvetler.
maddiyyun:
materyalistler, her
fleyi maddeye ba¤layanlar.
mahiyet-i mücerrede-i ruhani-
ye:
ruha ait soyut bir özellik, ya-
ln anlam.
mana:
anlam.
manen:
manaca, manevî yönden.
mecal:
güç, kuvvet.
mecbur:
yükümlü, bir fleyi yap-
mak zorunda kalma.
melâike:
melekler.
melek-i müekkel:
belirli bir göre-
vi olan melek.
melekülbihar:
denizlerden so-
rumlu melek.
melekülcibal:
da¤lardan sorumlu
melek.
melekülemtar:
ya¤murla vazifeli
olan melek.
Meflaiyyun:
Aristo felsefesi yo-
lunda olanlar, yalnz akl ile ger-
çekleri arayanlar.
muztar:
mecbur, çaresiz.
nam:
ad, ünvan.
nev:
çeflit, tür.
ruhanî:
ruhla ilgili, gözle görül-
meyen varlk; maddî olmayan.
melek, cin gibi.
ruhaniyat:
gözle görülmeyen
ruh âleminin varlklar.
sukut etme:
de¤erden düfl-
me, alçalma.
suret:
biçim, flekil.
sübut:
sabit olma, kesin ola-
rak var olma; kesin ve açk ol-
ma.
tabiiyyun:
tabiatçlar, yaratc
olarak tabiat kabul edenler.
tabir etmek:
ifade etmek,
yorumlamak.
tabir:
ifade, söz, yorum.
tahakkuk:
gerçekleflme,
meydana çkma.
tasdik:
do¤rulama, onayla-
ma; kabul.
tasvir:
bir fleyi yazyla veya
baflka ifade tarzlaryla anlat-
ma.
tereddüt:
flüphede kalma,
duraksama.
tesmiye:
isimlendirme.
ukul-i aflere:
Aristo taksimi-
ne göre akln on mertebesi.
vahiy:
bir emrin veya hakika-
tin Allah tarafndan Peygam-
bere bildirilmesi.
vücut:
var olma, varlk.
828 | SÖZLER
Y
RM
D
OKUZUNCU
S
ÖZ
HAfiYE:
Melâike manasn ve ruhaniyatn hakikatini inkâra mecal bula-
mamfllar, belki ftratn namuslarndan kuva-i sariye diye, cereyan
eden kuvvetler namn vererek, yanlfl bir surette tasvir ile bir cihetten
tasdikine mecbur kalmfllar. Ey kendini akll zanneden!..