Sözler - page 813

•
Sua l
: Ehadiste denilmifl: “Huriler yetmifl hulleyi
giydikleri hâlde, bacaklar›n›n kemiklerindeki ilikleri görü-
nüyor.”
1
Bu ne demektir? Ne manas› var? Nas›l güzel-
liktir?
El c e va p
: Manas› pek güzeldir ve güzelli¤i pek flirin-
dir. fiöyle ki:
fiu çirkin, ölü, camit ve ço¤u k›fl›r olan dünyada, hü-
sün ve cemal, yaln›z göze güzel görünüp, ülfete mâni ol-
mazsa, yeter. Hâlbuki, güzel, hayattar, revnaktar, bütün
k›fl›rs›z lüp ve kabuksuz iç olan Cennette, göz gibi bütün
insan›n duygular›, lâtifeleri, cins-i lâtif olan hurilerden ve
huriler gibi ve daha güzel, dünyadan gelme, Cennetteki
nisâ-i dünyeviyeden ayr› ayr› hisse-i zevklerini, çeflit çeflit
lezzetlerini almak isterler. Demek, en yukar› hullenin gü-
zelli¤inden tut, tâ kemik içindeki iliklere kadar, birer his-
sin birer lâtifenin medar-› zevki oldu¤unu hadis iflaret
ediyor.
Evet, “Hurilerin yetmifl hulleyi giymeleri ve bacakla-
r›ndaki kemiklerin ilikleri görünmesi” tabiriyle hadis-i fle-
rif iflaret ediyor ki, insan›n, ne kadar hüsünperver ve
zevkperest ve ziynete meftun ve cemale müfltak duygu-
lar› ve hasseleri ve kuvalar› ve lâtifeleri varsa, umumunu
memnun edip doyuracak ve her birisini ayr› ayr› okflay›p
mes’ut edecek maddî ve manevî her nevi ziynet ve hüs-
nücemale, huriler camidirler. Demek, huriler Cennetin
aksam-› ziynetinden yetmifl tarz›n›, bir tek cinsten olma-
d›¤›ndan birbirini setretmeyecek surette giydikleri gibi;
kendi vücutlar›ndan ve nefis ve cisimlerinden, belki
SÖZLER | 813
Y
‹RM‹
S
EK‹Z‹NC‹
S
ÖZ
pay.
hulle:
Cennet elbisesi.
huri:
Cennet k›z›, Cennet güzeli.
hüsnücemal:
yüz güzelli¤i.
hüsün:
güzellik
hüsünperver:
güzelli¤e düflkün-
lük.
k›fl›r:
kabuk.
kuva:
duygu.
lâtife:
manevî duygu.
lüp:
iç, öz.
maddî:
maddeye ait.
mana:
anlam.
manevî:
maddî de¤il, manevîye
ait.
mâni:
engel.
medar-i zevk:
zevk kayna¤›, se-
bebi.
meftun:
düflkün, tutkun.
memnun:
hoflnut, raz›.
mes’ut:
mutlu.
Müslim:
muteber bir hadis kitab›.
Müstedrekü’l-Hâkim:
hadis kita-
b›.
müfltak:
âfl›k, çok isteyen.
nefis:
kendi.
nevi:
çeflit.
nisâ-i dünyeviye:
dünya kad›nla-
r›.
revnaktar:
göz al›c› güzellikte.
setretmek:
örtmek, kapatmak.
sual:
soru.
suret:
flekil, biçim.
tabir:
söz, deyim.
tarz:
çeflit.
Tirmizî:
muteber bir hadis kitab›.
umum:
bütün, hep.
ülfet:
al›flkanl›k.
vücut:
beden.
zevkperest:
zevke düflkün.
ziynet:
süs.
aksam-› ziynet:
süs çeflitleri,
k›s›mlar›.
cami:
üzerinde bulunduran,
toplayan; sahip.
camit:
cans›z.
cemal:
yüz güzelli¤i.
cins-i lâtif:
güzel, hofl ve nu-
ranî bir varl›k.
ehadis:
hadisler.
hadis-i flerif:
hadis; Peygam-
berimizin söz ve davran›fllar›.
hasse:
duygu.
hayattar:
canl›, yaflayan.
his:
duygu.
hisse-i zevk:
zevk hissesi,
1.
Tirmizî
, Cennet: 5, 7, K›yame: 60;
Müstedrekü’l-Hâkim
, 5:218;
Müslim
, Cennet: 14, 17.
1...,803,804,805,806,807,808,809,810,811,812 814,815,816,817,818,819,820,821,822,823,...1482
Powered by FlippingBook