Sözler - page 815

makuldür ve hakt›r ve hakikattir. Ve flu hakikat-i ulviyeye
bir temsil dürbünüyle rasat edece¤iz. fiöyle ki:
Bu dere bahçesi gibi,
(HAfi‹YE)
flu Barla ba¤ ve bahçele-
rinin her birinin ayr› ayr› maliki bulundu¤u hâlde, Bar-
la’da g›das› itibar›yla ancak bir avuç yeme malik olan her
bir kufl, her bir serçe, her bir ar›, “Bütün Barla’n›n ba¤
ve bostanlar› benim nüzhetgâh›m ve seyrangâh›md›r” di-
yebilir. Barla’y› zapt edip daire-i mülküne dahil eder.
Baflkalar›n›n ifltiraki onun bu hükmünü bozmaz. Hem,
insan olan bir insan diyebilir ki, “Benim Hâl›k’›m, bu
dünyay› bana hane yapm›fl; günefl benim bir lâmbamd›r;
y›ld›zlar benim elektriklerimdir; yer yüzü çiçekli miçekli
hal›larla serilmifl benim bir befli¤imdir” der, Allah’a flük-
reder. Sair mahlûkat›n ifltiraki, onun bu hükmünü nak-
zetmez. Bilâkis, mahlûkat onun hanesini tezyin eder; ha-
nenin müzeyyenat› hükmünde kal›rlar. Acaba, bu dara-
c›k dünyada, insan, insaniyet itibar›yla—hatta bir kufl da-
hi—böyle bir daire-i azîmede bir nevi tasarruf dava etse,
cesim bir nimete mazhar olsa, genifl ve ebedî bir dâr-› sa-
adette ona befl yüz senelik bir mesafede bir mülk ihsan
etmek, nas›l istib’at edilebilir?
Hem, nas›l ki flu kesafetli, karanl›kl›, dar dünyada gü-
neflin pek çok aynalarda bir anda aynen bulunmas› gibi;
öyle de, nuranî bir zat, bir anda çok yerlerde aynen
bulunmas›—On Alt›nc› Sözde ispat edildi¤i gibi—mese-
lâ, Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm bin y›ld›zda bir anda,
SÖZLER | 815
Y
‹RM‹
S
EK‹Z‹NC‹
S
ÖZ
ebedî:
sonsuz.
hak:
do¤ru.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i ulviye:
yüce ve yüksek
hakikat.
Hâl›k:
her fleyi yoktan var eden,
yarat›c› Allah.
hane:
ev, mesken.
hafliye:
aç›klay›c› not, dipnot.
Hazret-i Cebrail:
dört büyük me-
lekten vahiy getirmekle görevli
olan melek.
hükmünde:
gibi, de¤erinde.
hüküm:
karar.
ihsan:
ba¤›fl, iyilik, lütuf.
insaniyet:
insanl›k, insan olufl.
istib’at:
ak›ldan uzak görme.
ifltirak:
ortakl›k, kat›l›m.
itibar›yla:
özelli¤iyle, de¤eriyle.
kemal-i sadakat:
mükemmel bir
sadakat.
kesafet:
bulan›kl›k, yo¤unluk, ka-
t›l›k.
mahlûkat:
yarat›klar.
makul:
akla uygun.
malik:
sahip.
mazhar:
sahip olma.
mülk:
varl›k, saltanat.
müzeyyenat:
süslenmifl fleyler,
süslü fleyler.
nakz:
bozma, k›rma; bir hükmü
yok sayma.
nevi:
çeflit.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba¤›fl.
nuranî:
nurlu.
nüzhetgâh:
gezinti, seyir yeri.
rasat:
bakma, gözleme.
sair:
di¤er, baflka.
seyrangâh:
e¤lence ve gezme
yeri.
flükretmek:
teflekkür etmek.
tasarruf:
diledi¤i gibi kullanma
ve yönetme.
temsil:
benzetme, örnek.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
zapt:
idaresi alt›na alma.
zarf›nda:
içinde, süresince.
zat:
kifli, flah›s, fert.
Barla:
bkz. Yer Bilgileri.
bilâkis:
aksine, tersine.
bostan:
sebze bahçesi.
cesim:
çok büyük.
dahil etmek:
katmak, almak.
daire-i azîme:
genifl ve bü-
yük daire.
daire-i mülk:
mülk dairesi,
kullan›m s›n›rlar›.
dâr-› saadet:
mutluluk yeri,
Cennet.
dava etmek:
iddia etmek.
HAfi‹YE:
Sekiz sene kemal-i sadakatle bu fakire hizmet eden Süley-
man’›n bahçesidir ki, bir veya iki saat zarf›nda flu söz orada yaz›ld›.
1...,805,806,807,808,809,810,811,812,813,814 816,817,818,819,820,821,822,823,824,825,...1482
Powered by FlippingBook