varidat çoktur, ondan sonra masarif ziyadeleflir; muvaze-
ne kaybolur, o da ölür.
Âlem-i ebediyette ise, zerrat-› cisim sabit kal›p, terkip
ve tahlile maruz de¤il. Veyahut muvazene sabit kal›r;
(HA-
fi‹YE)
varidat ile masarif muvazenettedir—devr-i daimî gi-
bi.
Cism-i zîhayat, telezzüzat için, hayat-› cismaniye tez-
gâh›n›n ifllettirilmesiyle beraber ebedîleflir. Ekl ve flürb ve
muamele-i zevciye, gerçi bu dünyada bir ihtiyaçtan gelir,
bir vazifeye gider; fakat, o vazifeye bir ücret-i muaccele
olarak, öyle mütenevvi leziz lezzet içlerine b›rak›lm›flt›r
ki, sair lezaize tereccüh ediyor. Madem bu dâr-› elemde
bu kadar acip ve ayr› ayr› lezzetlere medar, ekl ve nikâh-
t›r; elbette, dâr-› lezzet ve saadet olan Cennette, o lezzet-
ler, o kadar ulvî bir suret al›p ve vazife-i dünyeviyenin uh-
revî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ih-
tiyac› dahi uhrevî bir hofl ifltiha suretinde ilâve ederek,
Cennete lây›k ve ebediyete münasip, en cami hayattar
bir maden-i lezzet olur.
Evet,
n
In
ôp
N'
’r
G n
QGs
ódG s
¿p
Gn
h l
Öp
©n
dn
h l
ƒr
¡n
d s
’ p
G BÉ n
«r
f t
ódG o
Iƒ'
«n
ë r
dG p
? p
ò'
g É n
e n
h
2
@
o
¿Gn
ƒn
«n
?r
G n
»p
¡n
d
s›rr›nca, flu dâr-› dünyada, camit ve fluursuz
acip:
hayret uyand›r›c›, flafl›rt›c›.
ahiret:
öbür dünya
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
âlem-i ebediyet:
sonsuzluk âle-
mi.
âmm:
umumî, genel, herkese ait.
cami:
içinde bulunduran, topla-
yan.
camit:
cans›z.
cism-i insanî ve hayvanî:
insan
ve hayvan bedeni.
cism-i insanî:
insan bedeni.
cism-i zîhayat:
canl› bedeni.
dâr-› dünya:
dünya yurdu.
dâr-› elem:
üzüntü ve s›k›nt› yeri,
dünya.
dâr-› lezzet ve saadet:
lezzet ve
mutluluk yeri, Cennet.
demirbafl:
de¤iflmez, devaml›.
devr-i daimî:
sürekli dönüfl.
dünyevî:
dünyaya ait.
ebedî:
sonsuz.
ebediyet:
sonsuzluk.
ekl:
yeme.
güya:
sanki, sözde.
hafliye:
dipnot.
hayat-› cismaniye tezgâh›:
mad-
dî hayat›n devam›n› sa¤layan
canl› vücudu.
hayattar:
canl›, yaflayan.
hayvanî:
hayvanla ilgili.
hükmünde:
de¤erinde, gibi.
ihtiyaç:
gereksinim.
ilâ:
... ye kadar.
ilâve etmek:
eklemek.
ifltiha:
istek ve arzu.
kesb :
hak kazanmak, hak et-
mek.
k›flla:
askerî birliklere ait bina.
lây›k:
uygun, yak›flan.
lezaiz:
lezzetler.
leziz:
lezzetli, tatl›.
liyakat:
lây›k olma.
lüzum:
gereklilik.
maden-i lezzet:
lezzetin kayna¤›.
maruz:
etkisi alt›nda bulunma.
masarif:
masraflar, giderler.
mazhar:
nail olma, eriflme; sahip
olan.
medar:
sebep, kaynak.
mektep:
e¤itim yeri, okul.
muamele-i zevciye:
evlilik iliflki-
si.
muvazene:
denge.
muvazenet:
eflitlik, denge.
münasip:
uygun.
mütenevvi:
çeflitli.
nikâh:
evlilik.
nur:
ayd›nl›k, ziya, ›fl›k.
nur-u hayat:
hayat›n nurlu yüzü.
sabit:
yerli yerinde.
sair:
di¤er, baflka.
seyrüsefer:
gidifl gelifl, yolculuk.
s›rr›nca:
hakikatine göre.
suret:
flekil, biçim.
fluur:
bilinç, ak›l.
flürb:
içme.
tahlil:
da¤›lma, ayr›flma.
talim:
ö¤retme, yetifltirme,
e¤itme.
talimat:
e¤itimler.
telezzüzat:
lezzetlenmeler,
lezzet almalar.
tereccüh:
üstünlük, üstün
gelme.
terkip:
sentez, birlefltirme.
uhrevî:
ahirete ait.
ulvî:
yüksek, yüce.
ücret-i muaccele:
peflin üc-
ret.
varidat:
gelirler.
vazife:
görev.
vazife-i dünyeviye:
dünya-
daki vazife.
zerrat:
zerreler, moleküller,
atomlar.
zerrat-› cisim:
bedenin atom-
lar›, hücreleri.
zerre:
en küçük parça, atom.
ziyadeleflmek:
artmak.
1.
As›l hayata mazhar olan ise ahiret yurdudur. (Ankebut Suresi: 64.)
2.
Bu dünya hayat› bir oyun ve oyalanmadan baflka bir fley de¤ildir. As›l hayata mazhar olan
ise ahiret yurdudur. (Ankebut Suresi: 64.)
810 | SÖZLER
Y
‹RM‹
S
EK‹Z‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
fiu dünyada cism-i insanî ve hayvanî, zerrat için güya bir misa-
firhane, bir k›flla, bir mektep hükmündedir ki; camit zerreler ona girerler,
hayattar olan âlem-i bekaya zerrat olmak için liyakat kesb ederler, ç›kar-
lar. Ahirette ise
1
@ o
¿Gn
ƒn
«n
?r
G n
»p
¡n
d n
In
ôp
N
'
’r
G n
QGs
ódG s
¿p
G
s›rr›nca, nur-u hayat, orada
âmmd›r. Nurlanmak için o seyrüsefere ve o talimat ve talime lüzum yok-
tur. Zerreler demirbafl olarak sabit kalabilirler.