Sua l :
Deniliyor ki:
Sahabeler Resul-i Ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâm gördüler, sonra iman ettiler. Biz ise
görmeden iman ettik. Öyle ise imanmz daha kavidir.
Hem, kuvvet-i imanmza delâlet eden rivayet var?
El c e va p :
Sahabeler, o zamanda, efkâr- amme-i
âlem hakaik- slâmiyeye muarz ve muhalif iken, Saha-
beler yalnz suret-i insaniyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâ-
tü Vesselâm görüp, bazen mucizesiz olarak, öyle bir
iman getirmifller ki, bütün efkâr- amme-i âlem onlarn
imanlarn sarsmyordu; flüphe de¤il, bazsna vesvese de
vermezdi.
Sizler iseniz, kendi imannz Sahabelerin imanlaryla
muvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr- amme-i slâmiye
imannza kuvvet ve senet oldu¤u hâlde, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmn flecere-i Tuba-i nübüvvetinin
çekirde¤i olan befleriyeti ve suret-i cismaniyesini de¤il,
belki umum envar- slâmiye ve hakaik- Kurâniye ile nu-
ranî muhteflem flahs- manevîsini, bin mucizat ile muhat
olarak akl gözüyle gördü¤ünüz hâlde, bir Avrupa feyle-
sofunun sözüyle vesveseye ve flüpheye düflen imannz
nerede; bütün âlem-i küfrün ve Nasarâ ve Yehudun ve
feylesoflarn hücumlarna karfl sarslmayan Sahabelerin
imanlar nerede? Hem, Sahabelerin kuvvet-i imanlarn
gösteren ve imanlarnn tereflfluhat olan fliddet-i takvala-
r ve kemal-i salâhatlar nerede; ey müddei, senin flid-
det-i zaafndan feraizi tamamyla senden göstermeyen
sönük imann nerede?
âlem-i küfür:
küfür dünyas.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
befleriyet:
insanlk.
delâlet:
delil olma, gösterme.
efkâr:
düflünceler, fikirler, görüfl-
ler.
efkâr- amme-i âlem:
dünya ka-
muoyu.
efkâr- amme-i slâmiye:
slâm
kamuoyu.
envar- slâmiye:
slâmn nurlu
esaslar.
feraiz:
farzlar, Allahn emirleri.
feylesof:
filozof.
hakaik-i slâmiye:
slâmn ger-
çekleri.
hakaik- Kurâniye:
Kurâna ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
iman etmek:
inanmak.
iman:
inanç.
kavi:
kuvvetli.
kemal-i salâhat:
mükemmel, ku-
sursuz, çok ileri derecedeki din-
darlk.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
mucizat:
mucizeler.
mucize:
benzerini yapmaktan
insanlarn âciz kald¤ fley.
muhalif:
aykrlk gösteren, uy-
mayan.
muhat:
kuflatlmfl, etraf çevril-
mifl.
muvazene:
ölçü, kyas, mukaye-
se.
müddei:
iddia sahibi, davac.
Nasarâ:
Hristiyanlar.
nuranî:
nurlu.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed.
rivayet:
söz veya olay nakletme.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammedin mübarek yü-
zünü görmekle flereflenen ve
onun sohbetlerine katlan
mümin kimse.
senet:
belge, kant.
sual:
soru.
suret-i cismaniye:
cisimlefl-
mifl flekil.
suret-i insaniye:
insan görü-
nüflü.
flahs- manevî:
manevî flahs.
flecere:
a¤aç.
flecere-i tuba-i nübüvvet:
peygamberlik a¤ac.
fliddet-i takva:
Allah korku-
sunun son derecesi.
fliddet-i zaaf:
zayfl¤n flidde-
ti.
flüphe:
kuflku, kararszlk.
tereflfluhat:
szntlar.
umum:
bütün.
vesvese:
flüphe.
Yehud:
Yahudiler.
802 | SÖZLER
Y
RM
Y
EDNC
S
ÖZ