Aleyhissalâtü Vesselâm görmeleri, velâyet-i Ahmediye
(a.s.m.) nuruyla sohbettir. Demek, Resul-i Ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâmn onlarn nazarlarna temessül ve te-
zahür etmesi, velâyet-i Ahmediye (a.s.m.) cihetindedir,
nübüvvet itibaryla de¤il. Madem öyledir; nübüvvet dere-
cesi velâyet derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki soh-
bet de o derece tefavüt etmek lâzm gelir.
Sohbet-i Nebeviye ne derece bir iksir-i nuranî oldu¤u
bununla anlafllr ki: Bir bedevî adam, kzn sa¤ olarak
defnedecek bir kasavet-i vahfliyânede bulundu¤u hâlde
gelip, bir saat sohbet-i nebeviyeye müflerref olur; daha
karncaya aya¤n basamaz derecede bir flefkat-i rahîmâ-
neyi kesb ederdi. Hem, cahil, vahflî bir adam, bir gün
sohbet-i nebeviyeye mazhar olur; sonra Çin ve Hind gi-
bi memleketlere giderdi, mütemeddin kavimlere mual-
lim-i hakaik ve rehber-i kemalât olurdu.
KNC SEBEP:
Yirmi Yedinci Sözdeki içtihat bahsinde
beyan ve ispat edildi¤i gibi, Sahabeler ekseriyet-i mutla-
ka itibaryla kemalât- insaniyenin en âlâ derecesindedir-
ler. Çünkü, o zamanda, o inklâb- azîm-i slâmîde hayr
ve hak bütün güzelli¤iyle, fler ve batl bütün çirkinli¤iyle
görülmüfl ve maddeten hissedilmifl. fier ve hayr ortasn-
da öyle bir ayrlk ve kizb ve sdk mabeyninde öyle bir
mesafe açlmflt ki, küfür ve iman kadar, belki Cehen-
nem ve Cennet kadar beynleri uzaklaflt. Kizb ve fler ve
batln dellâl ve numunesi olan Müseylime-i Kezzab ve
maskaraca kelimeleri oldu¤undan, ftraten hissiyat- ulvi-
ye sahibi ve maâlî-i ahlâka meftun ve izzet ve mübahata
âlâ:
yüce, üstün.
batl:
gerçe¤e uymayan, do¤ru
ve hakl olmayan; gerçek dfl, ya-
lan.
bedevî:
göçebe.
beyan:
açklama.
beyn:
ara.
cihet:
yön.
defnetmek:
gömmek.
dellâl:
ilân edici.
ekseriyet-i mutlaka:
kesin ço-
¤unluk.
ftraten:
yaratlfl itibaryla.
hak:
do¤ru, gerçek.
hayr:
iyilik.
hissiyat- ulviye:
yüce duygular.
içtihat:
din âlimlerinin flerî esas-
lar dahilinde Kurân ve sünnete
uygun flekilde bir konuda fikir or-
taya koymalar, hüküm vermele-
ri.
iksir-i nuranî:
nurlu, flifal ve çok
tesirli ilâç.
iman:
inanma.
inklâb- azîm-i slâmî:
slâmn
meydana getirdi¤i büyük de¤i-
flim.
ispat:
do¤rulama.
izzet:
fleref, yücelik.
kasavet-i vahfliyâne:
vahflîce ka-
tlk.
kavim:
millet.
kemalât- insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
kesb:
kazanma, elde etme.
kizb:
yalan.
küfür:
inkâr, inançszlk.
maâlî-i ahlâk:
ahlâkn yükseklik-
leri.
mabeyn:
ara, arasnda.
maskara:
gülünç, rezil.
mazhar:
eriflmifl, kavuflmufl.
meftun:
vurgun, düflkün, tutkun.
muallim-i hakaik:
gerçekleri an-
latan ö¤retmen.
mübahat:
mübah fleyler; günah
ve zarar olmayan fleyler.
Müseylime-i Kezzab:
yalanc
peygamber Müseylime.
müflerref:
flereflendirilmifl.
mütemeddin:
medenîleflmifl,
ilerlemifl, medenî.
nazar:
bakfl.
numune:
örnek.
nübüvvet:
peygamberlik.
rehber-i kemalât:
do¤rular mü-
kemmelen gösteren rehber.
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
Kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammedin mübarek yü-
zünü görmekle flereflenen ve
onun sohbetlerine katlan
mümin kimse.
sohbet-i nebeviye:
Peygam-
berimizin sohbeti.
sdk:
do¤ruluk.
flefkat-i rahîmâne:
mükem-
mel flekildeki merhamet ve
flefkat duygusu.
fler:
kötülük.
tefavüt:
farkllk.
temessül:
görünme, flekillen-
me.
tezahür:
belirme, görünme.
vahflî:
yabanî.
velâyet:
ermifllik, Allah dost-
lu¤u.
velâyet-i Ahmediye:
Pey-
gamberimizin velîli¤i.
794 | SÖZLER
Y
RM
Y
EDNC
S
ÖZ