El c e va p :
fiu meseleyi söyleyen iki ksmdr.
Bir ksm
, safî ehl-i diyanet ve ehl-i ilimdir ki, baz eha-
disi görmüfller; flu zamanda ehl-i takva ve salâhati teflvik
ve tergip için öyle mebhaslar açyorlar. Bu ksma karfl
sözümüz yok. Zaten onlar azdrlar, çabuk da intibaha ge-
lirler.
Di¤er ksm
ise, gayet müthifl ma¤rur insanlardr ki,
mezhepsizliklerini müçtehidîn-i izama müsavat davas al-
tnda neflretmek istiyorlar ve dinsizliklerini Sahabeye
karfl müsavat davas altnda icra etmek istiyorlar.
Çünkü,
evvelen
, o ehl-i dalâlet sefahate girmifl, sefa-
hatte tiryaki olmufl, sefahate mâni olan tekâlif-i fleriyeyi
yapamyor. Kendine bir bahane bulmak için der ki:
fiu mesail, içtihadiyedirler. O mesailde mezhepler
birbirine muhalif gidiyor. Hem, onlar da bizim gibi insan-
lardr, hata edebilirler. Öyle ise, biz de onlar gibi içtihat
ederiz, istedi¤imiz gibi ibadetimizi yaparz. Onlara tâbi
olmaya ne mecburiyetimiz var?
flte bu bedbahtlar, bu desise-i fleytaniye ile, bafllarn
mezahibin zincirinden çkaryorlar. Bunlarn flu davalar
ne kadar çürük, ne kadar esassz oldu¤u Yirmi Yedinci
Sözde katî bir surette gösterildi¤inden, ona havale ede-
riz.
Saniyen
, o ksm ehl-i dalâlet baktlar ki, müçtehidîn-
lerde ifl bitmiyor. Onlarn omuzlarndaki, yalnz nazari-
yat- diniyedir. Hâlbuki, bu ksm ehl-i dalâlet, zaruriyat-
diniyeyi terk ve ta¤yir etmek istiyorlar. Onlardan daha
SÖZLER | 805
Y
RM
Y
EDNC
S
ÖZ
mebhas:
bahis, konu.
mecburiyet:
zorunluluk.
mesail:
meseleler.
mezahip:
mezhepler, tutulan yol-
lar.
mezhep:
dinde tutulan yol.
muhalif:
aykrlk gösteren.
müçtehidin:
müçtehitler.
müçtehidîn-i izam:
müçtehitle-
rin büyükleri.
müsavat:
beraberlik , eflitlik.
müthifl:
son derece.
nazariyat- diniye:
dinin nazarî
ksm; anlatm, fikriyat.
neflir:
yayma.
safî:
katflksz.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammedin mübarek yüzünü
görmekle flereflenen ve onun
sohbetlerine katlan mümin kim-
se.
salâhat:
dindarlkta çok ileri olma
hâli.
saniyen:
ikinci olarak.
sefahat:
yasak fleylere, zevk ve
e¤lenceye aflr derecede düflkün-
lük; e¤lence.
surette:
flekilde.
tâbi:
uyan.
ta¤yir:
de¤ifltirme.
tekâlif-i fleriye:
fleriatn emirleri.
tergip:
isteklendirme.
teflvik:
heveslendirme.
tiryaki:
tutkun, ba¤ml.
zaruriyat- diniye:
dince yapl-
mas mecburî olan ifller.
bedbaht:
kötü talihli.
desise-i fleytaniye:
fleytann
gizli oyunu.
ehadis:
Peygamberimizin
sözleri.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çkanlar.
ehl-i diyanet:
dindar kifliler.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
ehl-i takva:
Allahtan korkan.
evvelen:
ilk olarak, birinci
olarak.
havale:
bir ifli veya bir fleyi
baflka birine brakma.
icra:
yürütme.
içtihat:
din âlimlerinin flerî
esaslar dahilinde Kurân ve
sünnete uygun flekilde bir
konuda fikir ortaya koymala-
r, hüküm vermeleri.
intibah:
uyanma, ibret alma.
katî:
kesin, flüphesiz.
ma¤rur:
gururlu.
mâni:
alkoyan, engel olan.