n
âr
Ä°p
T Én
Ÿp
n
âr
Ä°p
TÉn
e r
òo
N
yani, “
‹stedi¤in her fley için Kur’ân’-
dan her ne istersen al,
” ifade etti¤i mana o derece do¤-
rulu¤uyla makbul olmufl ki, ehl-i hakikat mabeyninde du-
rub-u emsal s›ras›na geçmifltir.
Ayat-› Kur’âniyede öyle bir camiiyet var ki, her derde
deva, her hacete g›da olabilir
. Evet, öyle olmak lâz›m ge-
lir. Çünkü daima terakkiyatta kat-› meratip eden bütün
tabakat-› ehl-i kemalin rehber-i mutlak› elbette flu hasiye-
te malik olmas› elzemdir.
Üçüncü Ifl›k:
Kur’ân’›n i’cazkârâne icaz›d›r.
Kâh olur
ki uzun bir silsilenin iki taraf›n› öyle bir tarzda zikreder ki,
güzelce silsileyi gösterir. Hem, kâh olur ki bir kelimenin
içine sarihan, iflareten, remzen, imaen bir davan›n çok
bürhanlar›n› derç eder.
Meselâ,
o
±n
Óp
àr
NGn
h ¢p
V r
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ '
ª° s
ùdG o
? r
?n
N /
¬p
JÉn
j'
G r
øp
en
h
1
r
ºo
µp
fGn
ƒ r
dn
Gn
h r
ºo
µp
àn
æ°p
ù r
dn
G
’de, ayat ve delâil-i vahdaniyet silsile-
sini teflkil eden silsile-i hilkat-i kâinat›n mebde ve münte-
has›n› zikir ile, o ikinci silsileyi gösterir; birinci silsileyi
okutturuyor.
Evet, bir Sâni-i Hakîm’e flahadet eden sahaif-i âlemin
birinci derecesi, semavat ve arz›n asl-› hilkatleridir; son-
ra gökleri y›ld›zlarla tezyin ile zeminin zîhayatlarla flen-
lendirilmesi, sonra günefl ve ay›n teshiriyle mevsimlerin
de¤iflmesi, sonra gece ve gündüzün ihtilâf ve deveran›
arz:
yer.
asl-› hilkat:
yarat›l›fl›n ilk hâli,
bafllang›c›.
ayat:
ayetler.
ayat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n ayet-
leri.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
bürhan:
delil.
camiiyet:
toplay›c› olma, çok
fleylerle alâkal›l›k.
daima:
her zaman.
delâil-i vahdaniyet:
birlik delille-
ri.
derç:
koyma, yerlefltirme.
derece:
mertebe.
deva:
ilâç, çare.
deveran:
dönüfl, dolaflma.
durub-u emsal:
atasözü.
ehl-i hakikat:
gerçe¤i bulup
onun peflinden gidenler.
elzem:
çok lüzumlu.
hacet:
ihtiyaç.
hasiyet:
özellik, vas›f.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
i’cazkârâne:
mu’cizeli bir flekilde.
ifade:
bildirme, anlatma.
ihtilâf:
ayr›l›k, farkl›l›k.
imaen:
iflaret ederek, sezdirerek.
iflareten:
iflaret yoluyla.
kâh:
zaman olur.
kat-› meratip:
mertebelerde
yükselme, ilerleme.
mabeyin:
aras›.
makbul:
kabul edilmifl, geçerli.
malik:
sahip.
mebde:
bafllangݍ.
meselâ:
örnek olarak.
münteha:
son.
rehber-i mutlak:
tam rehber, her
konuda yol gösterici.
remzen:
iflaretle.
sahaif-i âlem:
âlem sayfalar›.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi hik-
metli ve sanatl› yaratan Allah.
sarihan:
aç›kça.
semavat:
gökler.
silsile:
zincir, birbirini takip
eden fleylerin oluflturdu¤u s›-
ra.
silsile-i hilkat-i kâinat:
kâ-
inat›n yarat›l›fl zinciri.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tabakat-› ehl-i kemal:
kemal
sahibi olgun insanlar›n taba-
kalar›.
taraf:
yan.
tarz:
biçim, flekil, suret.
terakkiyat:
terakkiler, yük-
selmeler, ilerlemeler.
teshir:
itaat ettirme, boyun
e¤dirme.
teflkil:
oluflturma, meydana
getirme.
tezyin:
süsleme.
zemin:
yer.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
zikir:
anma, söyleme.
zikretmek:
söylemek, anlat-
mak.
1.
Göklerin ve yerin yarat›l›fl› ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve simalar›n›z›n fark-
l›l›¤› da Onun ayetlerindendir. (Rum Suresi: 22.)
644 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ