tâ uzun olsun. Çünkü, bir k›s›m muhatab›n maksad›
ateflten kurtulmakt›r, bir k›sm› yaln›z Cenneti düflünür,
bir k›s›m saadet-i ebediyeyi arzu eder, bir k›s›m yaln›z r›-
za-i ‹lâhîyi rica eder, bir k›s›m rü’yet-i ‹lâhiyeyi gaye-i
emel bilir ve hakeza... Bunun gibi, pek çok yerlerde
Kur’ân sözü mutlak b›rak›r, tâ âmm olsun; hazfeder, tâ
çok manalar› ifade etsin; k›sa keser, tâ herkesin hissesi
bulunsun. ‹flte,
1
n
¿ƒ o
ë p
? r
Øo
Ÿr
Gn
der; neye felâh bulacaklar›n› ta-
yin etmiyor. Güya o sükûtla der: “Ey Müslümanlar, müj-
de size! Ey müttakî, sen Cehennemden felâh bulursun!
Ey salih, sen Cennete felâh bulursun! Ey arif, sen r›za-i
‹lâhîye nail olursun! Ey âfl›k, sen rü’yete mazhar olur-
sun!” ve hakeza...
‹flte Kur’ân, camiiyet-i lâfz›ye cihetiyle kelâmdan, keli-
meden, huruftan ve sükûttan her birisinin binler misalle-
rinden yaln›z numune olarak birer misal getirdik; ayeti
ve k›ssat› bunlara k›yas edersin.
Meselâ,
2
n
?p
Ñr
fn
ò p
d r
ô p
Ø r
¨ n
à° r
SGn
h *G s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
B ’ o
¬ s
fn
G r
ºn
? r
YÉn
a
ayeti, o
kadar vücuhu var ve o derece meratibi var ki, bütün ta-
bakat-› evliya, bütün sülûklar›nda ve mertebelerinde flu
ayete ihtiyaçlar›n› görüp, ondan kendi mertebesine lây›k
bir g›da-i manevî, bir taze mana alm›fllar. Çünkü, “Allah”
bir ism-i cami oldu¤undan, Esma-i Hüsna adedince tev-
hitler, içinde bulunur:
3
@n
ƒo
g s
’p
G n
ø'
ªr
Mn
Qn
’ @ n
ƒo
g s
’p
G n
?p
dÉn
Nn
’ @ n
ƒo
g s
’p
G n
¥Gs
Rn
Q n
’ :r
…n
G
ve hakeza…
SÖZLER | 637
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
gaye-i emel bilme:
bir fleyi arzu-
lar›n›n, isteklerinin hedefi olarak
belirleme.
g›da-i manevî:
manevî g›da; insa-
n›n ak›l, kalp, ruh ve di¤er duygu-
lar›n› besleyen manalar.
günah:
Allah’›n emirlerine ayk›r›
davran›fl.
güya:
sanki.
hakeza:
bunun gibi.
hazf:
aradan ç›karma, düflürme;
kay›t ve flart koymama.
hisse:
pay, nasip.
huruf:
harfler.
ihtiyaç:
gereklilik.
ilâh:
tanr›, kendisine tap›lan fley.
ism-i cami:
bütün isimlerin ma-
nalar›n› içinde toplayan isim.
kelâm:
söz, cümle.
k›ssat:
k›ssalar, Kur’ân’da anlat›-
lan, Peygamberlerin ve kavimleri-
nin hayat hikâyeleri.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
lây›k:
uygun,.
maksat:
gaye, amaç, hedef.
mana:
anlam.
mazhar olma:
kavuflma, ulaflma,
flereflenme.
meratip:
mertebeler, dereceler;
farkl› farkl› manalar.
mertebe:
aflama, basamak.
meselâ:
örnek olarak.
misal:
örnek.
muhatap:
konuyla ilgili olan kim-
se.
mutlak:
her hangi bir kayda ve
flarta ba¤l› olmay›p genel olan.
müjde:
sevindirici haber.
müttakî:
takva sahibi, günahlar-
dan fliddetle kaçan.
nail:
ulaflma.
numune:
örnek.
o derece:
o kadar çok.
Rahman:
ister mü’min ister kâfir
olsun rahmeti bütün herkese ya-
y›lan Allah.
r›za-i ‹lâhî:
Allah’›n r›zas›.
r›za-i ‹lâhîye:
Allah’›n r›zas›.
r›z›k:
nimet, yenilip içilen her fley.
rica:
dileme, isteme.
rü’yet:
Allah’› görme.
rü’yet-i ‹lâhiye:
Allah’› görme.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
salih:
dinin emir ve yasaklar›na
uygun hareket eden.
sükût:
susma, konuflmama.
sülûk:
nefsi terbiye etmek ve ru-
hen olgunlaflmak için aflamalar-
dan oluflan bir yolu takip etme.
tabakat-i evliya:
velîlerin taba-
kalar›.
tayin:
belirli k›lma.
tevhit:
birleme, Allah’›n bir ve tek
olmas› ve Ondan baflka ‹lâh ol-
mamas› hakikati.
vücuh:
vecihler, yönler.
af:
ba¤›fllanma.
ahiret:
k›yametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
âmm:
umumî, genel, herkesi
ilgilendiren.
arif:
Allah’› bilme ve tan›ma-
da ileri olan.
arzu:
istek.
âfl›k:
Allah’› fliddetli bir flekil-
de seven ve her an›n› onun
sevgisiyle geçiren.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
camiiyet-i lâfz›ye:
bir sözün
çok genifl ve herkesi ilgilendi-
ren manalar› içine almas›.
Cennet:
Allah’a inanan, gü-
nahlar›ndan
temizlenmifl
olanlar›n girece¤i, ebediyen
içinde kalacaklar› yer.
cihet:
yön.
Esma-i Hüsna:
Allah’›n güzel
isimleri.
felâh:
kurtulufl, selâmet.
1.
Kurtulufla erenler.
2.
Bil ki Allah’tan baflka ilâh yoktur. Kendi günah›n için de af dile... (Muhammed Suresi: 19.)
3.
Yani: Ondan baflka hiçbir r›z›k verici yoktur. Ondan baflka hiçbir yarat›c› yoktur. Ondan bafl-
ka Rahman yoktur.