Sözler - page 629

âmî, en derin bir hakikati onun beyan›ndan kolayca te-
fehhüm eder. Evet, Kur’ân-› Mu’cizülbeyan, çok hakaik-›
gam›zay› nazar-› umumîyi okflayacak, hiss-i ammeyi ren-
cide etmeyecek, fikr-i avam› taciz edip yormayacak bir
surette basitâne ve zahirâne söylüyor, ders veriyor. Nas›l
bir çocukla konuflulsa, çocukça tabirat istimal edilir; öy-
le de,
1
p
ön
ûn
Ñr
dG p
?ƒo
?o
Y '
‹p
G l
ás
«p
¡'
dp
G l
än
’t
õn
æn
J
denilen, mütekellim üs-
lûbunda muhatab›n derecesine sözüyle nüzul edip öyle
konuflan esalib-i Kur’âniye, en mütebahhir hükeman›n
fikirleriyle yetiflemedi¤i hakaik-› gam›za-i ‹lâhiye ve es-
rar-› Rabbaniyeyi müteflabihat suretinde, bir k›s›m teflbi-
hat ve temsilât ile en ümmî bir âmîye ifham eder. Mese-
lâ,
2
…'
ƒn
à°r
SG ¢p
Tr
ôn
© r
dG n
¤n
Y o
ø'
ªr
Ms
ôdn
G
bir temsil ile, rububiyet-i
‹lâhiyeyi saltanat misalinde ve âlemin tedbirinde merte-
be-i rububiyetini bir sultan›n taht-› saltanat›nda durup ic-
ra-i hükûmet etti¤i gibi bir misalde gösteriyor.
Evet, Kur’ân, bu kâinat Hâl›k-› Zülcelâl’inin kelâm›
olarak rububiyetinin mertebe-i azam›ndan ç›karak,
umum mertebeler üstüne gelerek o mertebelere ç›kanla-
r› irflat ederek, yetmifl bin perdelerden geçerek o perde-
lere bak›p tenvir ederek, fehim ve zekâca muhtelif binler
tabaka muhataplara feyzini da¤›t›p ve nurunu neflrede-
rek kabiliyetçe ayr› ayr› as›rlar, karnlar üzerinde yaflam›fl
ve bu kadar mebzuliyetle manalar›n› ortaya saçm›fl oldu-
¤u hâlde, kemal-i flebabetinden, gençli¤inden zerre
kadar zayi etmeyerek, gayet taravette, nihayet letafette
kalarak; gayet sühuletli bir tarzda, sehl-i mümteni bir
SÖZLER | 629
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
irflat:
do¤ru yolu gösterme.
istimal:
kullanma.
kabiliyet:
yetenek.
karn:
yüzy›l, as›r.
kelâm:
söz.
kemal-i flebabet:
mükemmel de-
recedeki gençlik.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
letafet:
hoflluk, güzellik.
mebzuliyet:
bolluk, çokluk.
mertebe:
derece, makam.
mertebe-i azam:
en büyük mer-
tebe.
mertebe-i rububiyet:
Allah’›n
hâkimiyetinin, bütün varl›klar›
uyum içinde sevk ve idare edicili-
¤inin derecesi.
muhatap:
söz söylenilen kifli.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
mütebahhir:
bilgisi deniz gibi ge-
nifl ve derin olan.
mütekellim:
konuflan.
müteflabihat:
Kur’ân-› Kerîm’in
herkesin anlayamayaca¤› ancak
ilimde derinlik sahibi olanlar›n
anlayabilecekleri ve yorumlama-
lar›yla anlafl›labilecek ayetleri.
nazar-› umumî:
genel bak›fl, ge-
nelin anlay›fl›.
neflir:
da¤›tma, yayma.
nihayet:
son derece, çok.
nüzul:
inmek, inifl.
Rahman:
ister mü’min, ister kâfir
rahmeti bütün herkese yay›lan
rahmet sahibi Allah.
rencide:
incitme, k›rma.
rububiyet:
Allah’›n tüm varl›kla-
r›n ihtiyaçlar›n› gidermesi, onlar›
yetifltirmesi ve uyum içinde sevk
ve idare etmesi.
rububiyet-i ‹lâhiye:
Allah’›n hâki-
miyeti; bütün varl›klar› uyum
içinde sevk ve idare edicili¤i .
sehl-i mümteni:
hem kolay, hem
güç; kolay, fakat taklidi imkâns›z.
suret:
tarz, flekil, biçim.
sühulet:
kolayl›k.
tabirat:
tabirler, deyimler, sözler.
taciz:
s›k›nt› verme.
taht-› saltanat:
saltanat taht›,
hükmetme makam›.
taravet:
tazelik, eskimemifllik.
tedbir:
sevk ve idare etme, çekip
çevirme.
tefehhüm:
anlamak.
temsilât:
temsiller, örnekler,
benzetmeler.
tenvir:
nurland›rma, ayd›nlatma.
teflbihat:
benzetmeler.
ümmî:
okuma yazmas› olmayan.
üslûp:
ifade tarz›, anlat›m flekli.
zahirâne:
aç›kça.
zayi:
kay›p.
zerre:
en küçük parça.
âmî:
cahil, bilgisiz.
Arfl:
Allah’›n büyüklü¤ünün
ve yüceli¤inin, hâkimiyetinin
tecelli etti¤i yer.
as›r:
yüzy›l, devir.
basitâne:
basitçe.
beyan:
anlat›m, aç›klama.
esalib-i Kur’âniye:
Kur’ân’a
ait anlat›m flekilleri, üslûplar›.
esrar-› Rabbaniye:
her fleyin
sahibi, uyum içinde idare ve
sevk edicisi olan Allah’›n icra-
atlar›ndaki s›rlar.
fehim:
anlay›fl.
feyiz:
ilim, irfan, manevî g›da.
fikr-i avam:
halk›n fikri.
gayet:
son derece, çok.
hakaik-› gam›za:
ince, anla-
fl›lmas› zor hakikatler.
hakaik-› gam›za-i ‹lâhiye:
Al-
lah’›n Kur’ân’da aç›klam›fl ol-
du¤u ince gerçekler.
Hâl›k-› Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi olan, yoktan
yaratan Allah.
hiss-i amme:
umumî duygu,
insanlar›n duygular›.
hükema:
âlimler, filozoflar.
hükümranl›k:
hâkimiyet, yö-
netim, tasarruf.
icra-i hükûmet:
hükmünü
uygulama, devleti yönetme.
ifham:
anlatma, bildirme.
1.
Cenab-› Hakk›n, kullar›n›n anlay›fl seviyesine göre konuflmas›.
2.
O Rahman ki hükümranl›¤› arfl› kaplam›flt›r. (Taha Suresi: 5.)
1...,619,620,621,622,623,624,625,626,627,628 630,631,632,633,634,635,636,637,638,639,...1482
Powered by FlippingBook