Sözler - page 633

SÖZLER | 633
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
yerinde yapma.
hikmet-i tabiiye:
tabiat› incele-
yen bilim dal›, fizik bilgisi.
huruç:
ç›kma, ç›k›fl.
ifham:
anlatma.
ihtizazat:
hafif sars›nt›lar, titre-
meler.
iman:
inanma, kabul etme.
imtizacat:
bir araya gelip kar›fl-
malar, kaynaflmalar; fiziksel ve
kimyasal reaksiyonlar.
ink›lâbat:
de¤iflmeler.
irticac:
sars›nt›, çalkalanma.
istikrar:
karar k›lmak; bir fleyin
düzenli bir flekilde devam etmesi.
istilâ:
kaplama, ele geçirme.
izdivaç:
evlenme.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her fleye gücü yeten Allah.
kelâm:
söz, cümle.
kemal-i tazim:
tam bir hürmet
ve sayg›.
küre-i zemin:
yeryüzü.
levaz›mat-› hayat-› insaniye:
in-
san hayat› için gerekli olan ihti-
yaç maddeleri.
mahsus:
has, ait.
mahzen:
içinde eflya saklanacak
yer.
maiflet:
geçinme, yaflama, yafla-
y›fl.
medar:
yörünge.
medar-› senevî:
dünyan›n günefl
etraf›nda dönerken takip etti¤i
yörünge.
menafiz:
menfezler, delikler.
meselâ:
örnek olarak.
mihver:
eksen.
muhafaza:
koruma.
nasip:
pay, hisse, k›smet.
netice:
sonuç.
nevi:
çeflit.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
sair:
di¤er, baflka.
Sâni-i Zülcelâl-i Velikram:
son-
suz büyüklük ve ikram sahibi her
fleyi sanatla yaratan.
sema:
gökyüzü.
suret:
biçim, flekil.
sükûnet:
durgunluk, sakinlik.
tasfiye:
safîlefltirme, temizleme,
ar›tma.
tayin:
görevlendirme, atama, be-
lirleme.
telkih:
afl›lama.
teneffüs:
soluklanma.
tersib:
tortusunu durultma.
tetkikat-› felsefe:
felsefenin in-
celeme ve araflt›rmalar›.
tevellüt:
do¤um.
zelzele:
yer sars›nt›s›, deprem.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
zira:
çünkü.
zuhur:
ortaya ç›kma.
âlim:
ilim adam›.
âlûde:
bulaflm›fl; ilgilenmifl,
u¤raflm›fl.
berrak:
aç›k.
fehim:
anlama.
fetih:
açma.
feylesof:
filozof, felsefe ile
u¤raflan kifli.
gadap:
k›zg›nl›k.
gayrikabil:
mümkün olma-
yan.
gazat-› muz›rra:
zararl› gaz-
lar.
hadrevat:
yeflillikler, bitkiler.
halk:
yaratma.
hamdüsena:
flükür ve övgü.
hamî:
koruyan.
hane-i hayat:
hayat sürülen
ev.
hâs›l:
meydana gelen, ortaya
ç›kan.
hazine:
k›ymetli fleylerin sak-
land›¤› sa¤lam yer.
hazinedar:
hazine görevlisi.
hiddet:
öfke.
hikmet:
bir fleyi belirli gaye-
lere yönelik, faydal› ve yerli
Su ve hava ve topra¤›n dire¤i ve kaz›¤›, da¤lard›r. Zira,
da¤lar suyun mahzeni, havan›n tara¤› (gazat-› muz›rray›
tersib edip, havay› tasfiye eder) ve topra¤›n hamîsi (ba-
takl›ktan ve denizin istilâs›ndan muhafaza eder) ve sair
levaz›mat-› hayat-› insaniyenin hazinesi olarak fehmeder.
fiu koca da¤lar› flu suretle hane-i hayat›m›z olan zemine
direk yapan ve maifletimize hazinedar tayin eden Sâni-i
Zülcelâl-i Velikram’a, kemal-i tazim ile hamdüsena eder.
Hikmet-i tabiiyenin bir feylesofunun flu kelâmdan na-
sibi fludur ki: Küre-i zeminin karn›nda baz› ink›lâbat ve
imtizacat›n neticesi olarak hâs›l olan zelzele ve ihtizazat›
da¤lar›n zuhuruyla sükûnet buldu¤unu; ve medar ve mih-
verindeki istikrar›na ve zelzelenin irticac›yla medar-› se-
nevîsinden ç›kmamas›na sebep, da¤lar›n hurucu oldu¤u-
nu; ve zeminin hiddeti ve gadab›, da¤lar›n menafiziyle
teneffüs etmekle sükûnet etti¤ini fehmeder; tamamen
imana gelir,
1
! o
án
ªr
µ p
ë r
dn
G
der.
• Meselâ,
2
Én
ªo
g Én
ær
?n
àn
Øn
a Ék
?r
Jn
Q Én
àn
fÉn
c ¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG s
¿n
G
’da-
ki
3
Ék
?r
Jn
Q
kelimesi...
Tetkikat-› felsefe ile âlûde olmayan bir âlime, o kelime
flöyle ifham eder ki: Sema berrak, bulutsuz; zemin kuru
ve hayats›z, tevellüde gayrikabil bir hâlde iken; semay›
ya¤murla, zemini hadrevatla fethedip, bir nevi izdivaç ve
telkih suretinde bütün zîhayatlar› o sudan halk etmek öy-
le bir Kadîr-i Zülcelâl’in iflidir ki; rûy-i zemin Onun küçük
1.
Hikmetli yapmak Allah’a mahsustur.
2.
Gökler ve yer bitiflik iken Biz onlar› birbirinden kopar›p ay›rd›k. (Enbiya Suresi: 30.)
3.
Bitiflik iken
1...,623,624,625,626,627,628,629,630,631,632 634,635,636,637,638,639,640,641,642,643,...1482
Powered by FlippingBook