Ve onlar›n fenal›kta muvaffak›yetleri, muvakkatt›r ve is-
tidraçt›r, bir mekr-i ‹lâhîdir.
1
n
¿ƒo
cp
ô°r
ûo
j És
ªn
Y $G n
¿Én
ër
Ñ°o
S $G o
ôr
«n
Z l
¬'
dp
G r
ºo
¡n
d r
?n
G
Veyahut, ‘
hâ-
l›k-› hay›r
’ ve ‘
hâl›k-› fler
’ nam›yla ayr› ayr› iki ilâh teveh-
hüm eden Mecusîler gibi ve ayr› ayr› esbaba bir nevi ulû-
hiyet veren ve onlar› kendilerine birer nokta-i istinat ta-
hayyül eden esbapperestler, sanemperestler gibi, baflka
ilâhlara dayan›p, sana muaraza m› ederler? Senden isti¤-
na m› ediyorlar? Demek,
2
Én
Jn
ó°n
ùn
Øn
d *G s
’p
G l
án
¡p
d'
G BÉ n
ªp
¡«/
a n
¿Én
c r
ƒn
d
hükmünce, flu bütün kâinatta gündüz gibi görünen bu in-
tizam-› ekmeli, bu insicam-› ecmeli kör olup görmüyor-
lar. Hâlbuki, bir köyde iki müdür, bir flehirde iki vali, bir
memlekette iki padiflah bulunsa, intizam zirüzeber olur
ve insicam hercümerce düfler. Hâlbuki, sinek kanad›n-
dan tâ semavat kandillerine kadar o derece ince bir inti-
zam gözetilmifl ki, sinek kanad› kadar flirke yer b›rak›l-
mam›fl. Madem bunlar bu derece hilâf-› ak›l ve hikmet ve
münafi-i his ve bedahet hareket ediyorlar; onlar›n tekzip-
leri seni tezkirden vazgeçirmesin.”
‹flte, silsile-i hakaik olan flu ayat›n yüzer cevherlerin-
den yaln›z ifhâm ve ilzama dair bir tek cevher-i beyanîsi-
ni icmalen beyan ettik. E¤er iktidar›m olsayd›, birkaç
cevherlerini daha gösterseydim, “fiu ayetler tek bafl›yla
bir mu’cizedir,” sen dahi diyecektin.
• Amma ifham ve talimdeki beyanat-› Kur’âniye o ka-
dar harikad›r, o derece letafetli ve selâsetlidir; en basit bir
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
beyan:
anlatma, aç›klama.
beyanat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n
aç›klamalar›, anlat›mlar›.
cevher:
k›ymetli tafl; ayetin ma-
nalar›.
cevher-i beyanî:
beyana ait cev-
her; Kur’ân’›n anlat›m›na ait cev-
her gibi de¤erli aç›klama.
dair:
alâkal›, ilgili.
derece:
ölçü, seviye.
esbap:
sebepler.
esbapperest:
her fleyi sebeplere
ba¤layarak Allah’›n yaratmas›n›
inkâr eden.
fenal›k:
kötülük.
hâl›k-› hay›r:
hay›rl› fleyleri yara-
tan.
hâl›k-› fler:
kötülükleri yaratan.
harap:
yok olma.
harika:
ola¤anüstü.
hercümerç:
karmakar›fl›k olma.
hilâf-› ak›l:
ak›l d›fl›, akla ayk›r›.
hilâf-› hikmet:
hikmet d›fl›.
hüküm:
uyuflma, uygunluk.
icmalen:
k›saca, özetle.
ifham
(
r
?É n
¡r
a p
G
)
:
anlatma, bildirme.
ifhâm
(
r
?É n
ër
a p
G
)
:
bir fleyi delilleriy-
le ispat ve izah ile ö¤retme.
iktidar:
güç, kuvvet.
‹lâh:
tanr›, tap›n›lan fley.
ilzam:
delille ispat edip cevap ve-
remez hale getirme.
insicam:
düzgünlük.
insicam-› ecmel:
en güzel uygun-
luk.
intizam:
düzenlilik.
intizam-› ekmel:
en mükemmel
düzen.
istidraç:
derece derece Allah’›n
rahmetinden uzaklaflt›ran kâfirle-
re ve asi kiflilere verilen bir tak›m
dünyevî üstünlükler ve nimetler.
isti¤na:
bir fleye ihtiyaç duyma-
y›p uzak durma.
kâfir:
Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâr
eden.
kâinat:
bütün âlemler, varl›klar.
kandil:
ayd›nlatma arac›; gökyü-
zündeki ›fl›k veren y›ld›zlar ve ge-
zegenler.
letafet:
hoflluk, güzellik.
Mecusî:
atefle tapan.
mekr-i ‹lâhî:
Allah’›n oyunu, tu-
za¤›, düzeni.
muaraza:
karfl› gelme, mücadele
etme.
mu’cize:
Allah taraf›ndan verilip,
yaln›z peygamberlerin gösterebi-
lecekleri harika ifl.
muvaffak›yet:
baflar›l› olma, üs-
tün gelme.
muvakkat:
geçici.
münafi-i his ve bedahet:
duygu-
ya ve apaç›k olufla z›t.
münezzeh:
kusur ve noksanl›k-
lardan uzak.
nam:
ad, isim.
nevi:
çeflit.
nokta-i istinat:
dayanak
noktas›.
padiflah:
hükümdar.
sanemperest:
puta tapan.
selâset:
sözün ak›c› olma hâ-
li.
semavat:
semalar, gökler.
silsile-i hakaik:
gerçekler zin-
ciri.
flirk:
Allah’tan baflka yarat›c›-
n›n bulundu¤una inanma.
tahayyül:
hayal etme.
talim:
e¤itme, ö¤retme.
tekzip:
yalanlama.
tevehhüm:
olmayan bir fleyi
var zannetme.
tezkir:
hat›rlatma, nasihat et-
me, uyarma.
ulûhiyet:
ilâhl›k, tanr›l›k.
veyahut:
yahut, ya da.
zirüzeber:
altüst, darmada¤›-
n›k.
1.
Yoksa onlar›n Allah’tan baflka bir ilâh› m› var? Allah onlar›n ortak kofltuklar› fleylerden mü-
nezzehtir. (Tur Suresi: 43.)
2.
E¤er göklerde ve yerde Allah’tan baflka ilâhlar olsayd›, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiya
Suresi: 22.)
628 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ