gibi ve y›ld›zlara ve melâikelere bir nevi ulûhiyet isnat
eden Sabiiyyun gibi, Cenab-› Hakka velet nispet eden
mülhit ve dâllînler gibi, Zat-› Ehad ve Samed’in vücub-u
vücuduna, vahdetine, samediyetine, isti¤na-i mutlak›na
z›t olan veledi nispet ve melâikenin ubudiyetine ve isme-
tine ve cinsiyetine münafi olan ünûseti isnat m› ederler?
Kendilerine flefaatçi mi zannederler ki, sana tâbi olmu-
yorlar? ‹nsan gibi mümkin, fânî, beka-i nev’ine muhtaç
ve cismanî ve mütecezzi, tekessüre kabil ve âciz, dünya-
perest, yard›mc› bir vârise muhtaç ve müfltak mahlûklar
için, vas›ta-i tekessür ve teavün ve rab›ta-i hayat ve beka
olan tenasül, elbette ve elbette vücudu vacip ve daim,
bekas› ezelî ve ebedî, zat› cismaniyetten mücerret ve mu-
allâ ve mahiyeti tecezzi ve tekessürden münezzeh ve mü-
berra ve kudreti aczden mukaddes ve bîhemta olan Zat-›
Zülcelâl’e evlât isnat etmek; hem, o âciz, mümkin, mis-
kin insanlar dahi be¤enmedikleri ve izzet-i ma¤rurânesi-
ne yak›flt›ramad›klar› bir nevi evlât, yani hadsiz k›zlar› is-
nat etmek, öyle bir safsatad›r ve öyle bir divanelik heze-
yan›d›r ki, o fikirde olan heriflerin tekzipleri, inkârlar›
hiçtir. Ald›rmamal›s›n. Her bir sersemin safsatas›na, her
divanenin hezeyan›na kulak verilmez.
1
n
¿ƒ o
?n
?r
ão
e m
?n
ôr
¨n
e r
øp
e r
ºo
¡n
a Gk
ôr
Ln
G r
ºo
¡o
? n
Ä°r
ùn
J r
?n
G
Veyahut, h›rsa,
h›ssete al›flm›fl ta¤î, bâ¤î dünyaperestler gibi, senin tekâ-
lifini a¤›r m› buluyorlar ki, senden kaç›yorlar? Ve bilmi-
yorlar m› ki, sen ecrini, ücretini yaln›z Allah’tan istiyor-
sun? Ve onlara Cenab-› Hak taraf›ndan verilen maldan,
hem bereket, hem fakirlerin haset ve beddualar›ndan
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
bâ¤î:
asi.
beka:
devaml›l›k, süreklilik.
beka-i nev’i:
türlerin varl›¤›n› sür-
dürmesi.
bîhemta:
eflsiz, benzersiz.
cinsiyet:
erkeklik veya diflilik.
cismanî:
madde ve cisim olan.
cismaniyet:
cisim ve madde olufl.
dâllîn:
do¤ru yoldan ayr›lanlar,
sapk›nlar.
dünyaperest:
dünyay› tapar de-
recede seven.
ebedî:
sonu olmayan, sonsuz.
ecir:
ücret.
ezelî:
bafllang›c› olmayan.
fânî:
ölümlü, geçici.
hadsiz:
s›n›rs›z.
haset:
k›skançl›k.
hezeyan:
saçmalama.
h›rs:
aç gözlülük, afl›r› isteme.
h›sset:
cimrilik.
inkâr:
reddetme, inanmama.
ismet:
günahs›zl›k.
isnat:
dayand›rma, ait gösterme.
isti¤na-i mutlak:
Allah’›n sonsuz
zenginli¤e sahip olmas›, hiçbir fle-
ye muhtaç olmamas›.
izzet-i ma¤rurâne:
gururluluktan
kaynaklanan fleref ve üstünlük.
kudret:
Allah’›n bütün varl›klar›
kuflatan sonsuz kuvveti.
mahiyet:
nitelik, as›l, esas.
mahlûk:
yarat›lm›fl, yarat›k.
melâike:
melekler, nurdan yara-
t›lan varl›klar.
miskin:
tembel, âciz.
muallâ:
yüce, yüksek.
muhtaç:
ihtiyac› olan.
mukaddes:
eksikten ve kusur-
dan uzak, kutsal.
müberra:
temiz, ar›nm›fl, kusur-
dan uzak.
mücerret:
maddî varl›klardan
uzak , yaln›z, tek.
mülhit:
Allah’a inanmayan, din-
siz.
mümkin:
yarat›lanlar, var edilmifl
olanlar.
münafi:
z›t.
münezzeh:
kusur ve noksanl›k-
lardan uzak.
müfltak:
çok isteyen, arzulayan.
mütecezzi:
parça parça olan, ufa-
lanan.
nevi:
çeflit.
nispet:
ba¤lama, dayand›rma.
rab›ta-i hayat ve beka:
hayat ve
ebedîlik ba¤›.
Sabiiyyun:
y›ld›za tapanlar.
safsata:
yalan, uydurma, as›ls›z
söz.
samediyet:
her fleyin Allah’a
muhtaç olmas›, Allah’›n hiç bir fle-
ye muhtaç olmamas›.
sersem:
akl› kar›fl›k olan; aptal.
flefaat:
bir suçlu veya ihtiyaç sa-
hibinin af ve iyili¤e kavuflmas›
için di¤eri taraf›ndan yap›lan
arac›l›k.
tâbi:
uyan, itaat eden.
ta¤î:
azg›n.
tecezzi:
bölünme, parçalan-
ma.
tekâlif:
teklifler, yükümlülük-
ler.
tekessür:
ço¤alma.
tekessüre kabil:
ço¤alabilen.
tekzip:
yalanlama.
tenasül:
birbirinden do¤up
üreme.
ubudiyet:
kulluk.
ulûhiyet:
ilâhl›k, tanr›l›k.
ünûset:
diflilik.
vacip:
zorunlu, olmazsa ol-
maz olan.
vahdet:
birlik, teklik.
vâris:
mirasç›.
vas›ta-i tekessür ve teavün:
ço¤alma ve yard›mlaflma va-
s›tas›.
velet nispet etmek:
çocu¤u
oldu¤unu iddia etmek.
vücub-u vücut:
varl›¤› gerek-
li olmak, olmamas› imkâns›z
olmak.
vücut:
varl›k
Zat-› Ehad ve Samed:
tek ve
bir olan, hiçbir fleye muhtaç
olmayan, her fley kendisine
muhtaç olan zat; Allah.
Zat-› Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi zat olan
Allah.
1.
Yoksa sen onlardan bir ücret istedin de onlar a¤›r bir borç alt›na m› girdiler? (Tur Suresi: 40.)
626 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ